TENGRİ

Day 2,476, 14:33 Published in Turkey Turkey by Dundar Turk

Tanrı sözcüğünün kullanılmasını doğru bulmayanların ileri sürdüğü görüşlerden biri, Kuran’da geçmemesidir. Kuran Arapça olarak indirildiği için zaten içinde Türkçe bir sözcüğün geçmesi mümkün değildir. Bu kişiler, Esmaül Hüsna olarak bilinen 99 addan (aslında her biri birer sıfattır) başkasının kullanılmasını doğru görmezler. Kuran’da listelenmeyen bu adlar, Kuran içinde dağınık bulunurlar. Daha sonradan derlenmiştirler. Araf Suresi’nde belirtilen “güzel adlar” (esmaül hüsna) tamlaması genel bir ifadedir. Bununla sonradan derlenen bu 99 adın kastedilmesi, 99 ile sınırlanması akla uygun değildir. Çünkü birçok din bilgini ve tasavvuf ehli Esmaül Hüsna olarak verilen listede geçmeyen adları sıkça kullanmışlardır. Bunların içinde Arapça kökenli olan Mevla olduğu gibi, Farsça kökenli olan Huda, Hu gibi sözcükler de vardır. Ayrıca Türkçe kökenli Çalap, Yaratan gibi sözcükler de bu kişiler tarafından kullanılmıştır. Örneğin Yunus Emre’nin Allah’ı anlatmak için en çok kullandığı sözcüklerden biri Çalap’tır. Mehmet Akif sıkça Huda sözcüğünü kullanır. Dervişler Farsça “O” anlamına gelen “Hu” biçiminde seslenirler yüce Yaratıcı’ya. Bu adların hiç biri Esmaül Hüsna içinde geçmez ancak bu büyük bilginler tarafından kullanılmaktan da çekinilmez. Söz konusu Tanrı sözcüğü olduğunda nedense tavır değişir. Ayrıca Esmaül Hüsna’nın da birçoğunun Türkçe karşılığı Kaşgarlı Mahmut’un Divanı Lügat-it Türk eserinde geçmektedir. Söz konusu eserde; Kadir için Ogan, Baki için Bengü, Kadim için Bayat, Rahman için Beğirsek, Rahim için Yarlıgayan, Semi için İşitgen, Halik için Törütgen ve Aliyy için Ülgen gibi karşılıklar vardır.
Bazı din bilginleri ve tasavvuf şairlerinden Tanrı sözcüğünü kullanıldığı eserlerinden örnekler verelim:
“İnsanın asıl gıdası Tanrı'nın ışığıdır.” (Mevlana)
“Güzel söyle de halk, yüzyıllar boyunca okusun. Tanrı'nın dokuduğu kumaş ne yıpranır, ne eskir.” (Mevlana)
“Aşksızlara verme öğüt, öğüdünden alır değil / Aşksız adem hayvan olur, hayvan öğüt bilir değil / Eksik olman ehillerden, kaça görün cahillerden / Tanrı bizar bahillerden, bahil didar görür değil” (Yunus Emre)
“Âşık mı derem ben ana Tengri’nün uçmağun seve / Uçmak hut bir tuzak durur eblehler canun tutmağa” (Yunus Emre)
“Tengri Teâlâ sözin Resulullâh sünnetin / İnanmağan ümmetin ümmet demes Muhammed” (Ahmet Yesevi)
“Ümmet üçün Resûl dâim kayğu yedi / Tilep ümmet günâhını Hakdın aldı / Keçe kündüz kâim turdı Tengri’m bildi / Tilde ümmetmen der dilde yalğan erür” (Ahmet Yesevi)
“Geçende komşuyu görmüş, demiş selâm söyle / Demek almayacak Tanrı selâmını bile” (Mehmet Akif Ersoy)
Örnekler çoğaltılabilir. Bunlar yalnızca birkaçıdır. Yusuf Has Hacip, Kaşgarlı Mahmut, Hoca Ahmet Yesevi, Ali Şir Nevai, Hacı Bektaş Veli, Tabduk Emre, Yunus Emre, Sarı Saltuk, Mehmet Akif, Mevlana gibi birçok edip ve bilgin Tanrı sözcüğünü çekinmeden kullanmışlardır. Onlar kullan
ıyorken bizim kullanmaktan çekinmemiz anlamlı gelmemektedir. Aksi halde, onlardan daha iyi birer Müslüman olduğumuzu ve daha çok şey bildiğimizi iddia etmiş, onların bilmediğini ya da yanlış bildiğini ileri sürmüş gibi olmaz mıyız?