Tapınak Şövalyeleri - Knights Templar

Day 2,135, 13:31 Published in Turkey Georgia by Denix90


Tapınak Şövalyeleri veya Mabed Şövalyeleri, Tapınak Tarikatı tanınmış Hıristiyan askerî tarikatlarından biridir. Resmî olarak iki yüzyıl boyunca faaliyette bulunmuşlardır.



Fransız Soylusu Hugues de Payen tarafından 1119 Civarında Kudüs'te Hıristiyan hacıları korumak için 9 şövalyeden oluşan bir grup kurdu.Katolik Kilisesi tarafından resmî olarak 1129 yılında tanınan tarikat kısa zamanda güçlenmiştir. En güçlü zamanlarında askerî varlıkları 20.000'i bulmuştur, fakat bunların sadece % 10'u tarikata bağlı şövalyelerdir. Tarikatın ömrü neredeyse Haçlı Seferleri'yle eş olmuştur. Beyaz renkteki eşyaları üzerindeki kırmızı haçlarıyla Tapınak Şövalyeleri zamanlarının en korkulan savaşçılarından olmuşlardır. Tarikatın askerî kanadı savaşlarda ün kazanırken tarikata bağlı diğer gruplar Avrupa genelinde ve Kutsal Topraklar'da geniş ölçekte yapılanmışlardır. Kutsal Topraklar'da ve Avrupa'da birçok mevzi inşa eden tarikat bankacılık ve para transferinin ilkel bir formunu bularak Hıristiyan hacılara büyük kolaylıklar sağlamıştır.
Haçlı Savaşları'nın ardından tarikata büyük borçları olan Fransa Kralı IV. Philippe'in kâfirlik ("Katolik olmayan" anlamında) ve eşcinsellik gibi suçlamalarla, Tapınak Şövalyeleri'nin ortadan kaldırılması için Papa V. Clemens'e yaptığı baskıların neticesinde 1312'de tarikat ortadan kaldırılıp tüm mal varlığına el koyulmuş ve Tapınakçılar cadı avında olduğu gibi yakılarak öldürülmüşlerdir. Son olarak 19 Mart 1314'te Jacques de Molay (ok. "jak dö mole") ve beraberindeki tarikat üyeleri kazığa bağlanarak yakılmak sûretiyle idam edilmişlerdir.



Tarikatın Yükselişi

Birinci Haçlı Seferi'nin ardından birçok hacı "Kutsal Topraklar"ı ziyaret etmek için Avrupa'dan yola çıktılar. Fakat savaşlardan sonra düzeni bozulan bu topraklarda bir çoğu haydutlar tarafından soyuldu ve katledildi. 1118 yılında Fransız Hugues de Paynes ve arkadaşı Godfrey de Saint-Omer hacıları korumak amacı ile kuracakları tarikata destek sağlamak için Kudüs Kralı II. Baldwin'e başvurdular. Kral onlara Müslümanlarca Zeytin Dağı olarak adlanrılan Tapınak Dağı'nda bir yer verdi. Mescid-i Aksa'nın da burada bulunması ve Süleyman Tapınağı'nın kalıntılarının da burada bulunduğuna inanılması sebebiyle kurulan tarikat, "İsa'nın ve Süleyman Tapınağı'nın Takipçileri" adını aldı. Kuruluşunda dokuz şövalyenin rol oynadığı tarikat, finansal kaynaklardan yoksun olması nedeniyle tamamen bağışlara bel bağlamıştı. Tarikatın amblemi olarak kullanılan aynı ata binmekte olan iki şövalye de bu sadeliği ve fakirliği simgelemekteydi.
Tarikatın bu durumu fazla sürmedi. Clairvaux'lu Bernard, kurucu şövalyelerden birinin yeğeniydi, Troyes kentinde toplanan konseyde tarikatı Papa'ya anlattı ve Papa tarafından resmî olarak onaylandılar. Bundan sonra Papa II. Innocentius tarafından yayınlanan özel bir fermanla tarikat mensupları bütün ülke sınırlarından serbestçe geçme, vergi ödememe ve Papa dışında hiçbir otoriteye karşı hesap vermeme gibi geniş haklara sahip oldu. Papa'dan gördükleri bu destek sonrasında Avrupa genelinde soylulardan para, arazi ve askerî destek gördüler.
Tarikat kazandığı bu güçle kısa zamanda gelişti. Haçlıların Kutsal Topraklar'da kazandıkları savaşlarda büyük etkileri oldu. Ayrıca ellerine geçen mali güçle ilk çek sistemi sayılabilecek sistemi geliştirdiler. Kutsal topraklara gidecek kişi Avrupa'daki bir tarikat mensubuna parasını yatırıp sadece tarikata üye kişilerin çözebileceği kodlama ile yazılmış bir mektup alırdı. Daha sonra gideceği yere vardığında oradaki üyeden yatırdığı parayı alırdı. Böylece soygunlarda can ve mal kaybı önlenmesi amaçlanmıştı.
Tarikat bağışlar ve kendi yatırımlarıyla elde ettiği gelirlerle Avrupa'nın ve Ortadoğu'nun birçok yerinde kiliseler ve kaleler kurdu. En güçlü zamanlarında Kıbrıs Adası, tarikatın yönetimi altındaydı.


Tarikatın İlk Karargâhı (Mescid-i Aksa)

Organizasyon ve Yapılanma

Tarikat hiyerarşik bir yapılanma içerisinde bulunmuştur. Tarikatında başında her zaman Fransız asıllı bir şövalye bulunmuş ve Avrupa'nın belirli şehirlerinde ve ülkelerinde bu başkana bağlı birer temsilci ve temsicilere bağlı daha küçük gruplar şeklinde örgütlenmişlerdir.
Tapınağın temelde yoksulluk, namus ve itaat yemini eden dokuz asker-keşişle başlayıp bugünkü çokuluslu şirketleri andıran bir görüntüye ulaşması gibi birliğin yapısı da haçlı devletlerin işlerindeki artan rolünü yansıtacak ve destekleyecek biçimde gelişmiştir.

Batıdaki Tapınakçılar

Hugues de Payen’in 1127-1129 arasındaki ziyaretinden bu yana onlara bağışlanan topraklar Birliğin zenginliğinin temelini oluşturdu. Malcolm Barber’in belirttiği gibi, “Batıdaki yaygın destek ağı olmasaydı Tapınakçılar ilk ciddi yenilgilerinde yok olurlardı.” Başlangıçta Hugues de Payen’in gezisi sırasında ve sonrasında beliren ayrıntılı bağış programıyla elde edilen bu geniş ağ sonradan tapınağın Avrupa şubelerine dönüştü.
Bir Tapınak evi, sonradan etrafına kardeş evleri de alacak biçimde gelişen bir bina olurdu (bir çiftlik ya da bir malikane). Ana ve kardeş evlerden sağlanan gelirlerin tamamı Doğuya yollanırdı. Responsion adıyla bilinen vergi Batı’daki bir Tapınak evinde elde edilen tüm gelirlerin üçte birine eşitti ve Birliğin Kutsal Topraklar’daki çalışmasını desteklemek üzere gönderilirdi. Bu batılı evler genellikle Avrupa’nın büyük kentlerinde, finans merkezlerinde ve limanlarında bulunurdu. Ticaretin olduğu her yerde Tapınakçılar da vardı.Evler Birliğe yalnızca para değil gıda, giyecek, silah ve at da sağlardı. Tapınağın Doğu’da giderek artan rolü düşünüldüğünde verilen bu destek Batı’daki evlerin işleyişinin Birliğin sürekli desteklenmesi açısından çok önem kazanıyordu.
Daha fazla destek bulmak amacıyla Tapınakçılar bir çeşit üyelik sistemi geliştirdiler. Buna göre üye olan bir kişi yaptığı bağışla birlikte bir Tapınak kilisesindeki ayinlere katılabiliyor ya da bir Tapınak mezarlığına gömülme hakkını elde ediyordu. Bazen, bu kişilerin bakacak kimseleri yoksa onlara bir emekli aylığı dahi bağlıyordu.
Tapınağın Batı’daki 9.000 malikanesinin çoğunluğu Fransa’daydı. Fransa’nın ardından İtalya geliyordu. Birliğin Almanya’da da mülkleri olsa da bu ülke daha çok Teutonic Şövalyeler’in egemenliği altındaydı. Aynı şekilde, İber Yarımadası’nda Tapınakçılar Calatrava, Santiago ve Alcântara gibi İspanyol ve Portekiz tarikatlarının yanında daha sönük kalıyordu. İngiltere’de Birliğin merkezi Londra Tapınağı’ydı. Penzance ve Bristol Kanalı’ndaki Lundy Adası’ndan Yorkshire ve Lincolnshire’a dek ülkenin dört bir yanına da şubeler yayılmıştı. Daha net ifade etmek gerekirse, bugünkü İngiliz yer adlarından “Tapınak” önekini taşıyan tüm yerlerin bir zamanlar Tapınak’la bir ilişkisi olmuştur.



Askeri Taktikler

Tapınakçılar’ın savaş alanındaki ünü eşsizdi. Frenkler Hıttin’de bozguna uğradıklarında, Selahaddin tüm esir Tapınakçılar’ın ve Hastabakıcılar'ın idam edilmesi emrini vermişti, çünkü askeri tarikatların Frenkler’in İslam’a karşı en temel silahı olduğunu biliyordu.
Tapınakçılar -laik Frenkler’de de olduğu gibi- süvarilere ve piyadelere sahiplerdi. Süvariler arasında atlı şövalyeler ve çavuşlar, piyadeler arasında ise okçular ve balta ve mızrak taşıyan birlikler vardı. Şövalyeler ortaçağın tankları idi. Dev savaş atları ortalama 1,5 metre boyundaydı. Atlara -ki onlara savaş atı denmekteydi- tekme atma, toslama ve ısırma eğitimi verilirdi. Çavuşlar da ata binerdi ancak daha hafif silahlar taşır ve arkadan gelirlerdi.
Taktikler basitti, ancak iyi zamanlama ile oldukça etkili olabilirlerdi. Öncelikle piyadeler koruma sağlar, ardından atlılar asıl saldırıyı gerçekleştirirlerdi. İyi zamanlanmış bir saldırı yoluna çıkan her şeyi yok ederdi. Yanlış zamanlanmış saldırılar ise Cresson Kaynakları’nda olduğu gibi felaketlere yol açardı. Arbede sırasında Tapınakçılar Tarikat’ın beauseant adıyla bilinen siyah beyaz flaması havada kaldığı sürece savaş alanında kalmak zorundaydılar. Flama gözden kaybolduğu anda Tapınakçılar Hastabakıcılar’a katılırlar, ya da onların flaması da gözden kaybolmuşsa herhangi başka bir Hıristiyan flamasına eşlik ederlerdi. Ettikleri yemine göre savaş alanına daima en önde çıkacaklar ve alanı en son terk edeceklerdi.
Latin Doğu’nun ilk yıllarında Tapınakçılar Frenkler’in en iyi eğitilmiş askerleri olarak neredeyse intihar boyutlarında cesaret örnekleri sergileyerek üne kavuşmuşlardı. Bu durum Acre’deki amansız bir saldırıda ölen Gerard de Ridefort’un Başefendiliği esnasında doruk noktaya ulaştı. Ne var ki, on ikinci yüzyıldan on üçüncü yüzyıla geçilirken, Tapınakçılar eski cesaretlerini yitirmeye başladılar ve savaşta daha temkinli davranışlar sergilediler.

Tarikatın Zayıflayışı

Haçlı Savaşları'nın başlamasından yaklaşık bir yüzyıl sonra savaşın gidişatı Hıristiyanlar için değişmeye başladı. Müslümanlar Selahattin Eyyubi gibi komutanların kumandasında Haçlılar karşısında zaferler kazanmaya başladılar. Selahaddin Kudüs'ü, 1187 yılında, özellikle Hittin Savaşı'ndan sonra güçleri kırılan Hıristiyanlardan geri aldı. Kudüs'ün kaybıyla tarikat karargâhını kuzeydeki Akka'ya taşımak zorunda kaldı. Hıristiyanlar 1229 yılında geri aldılarsa da 1244 yılında şehri bu kez Memlükler aldı. Akka'ya taşıdıkları karargâhlarını da 1291 yılında kaybeden tarikat, merkezini Kıbrıs'taki Limasol'a taşımak zorunda kaldı. Bundan sonra askerî açıdan zayıflıyan tarikata gelen yardımlar da azaldı. Her ne kadar güçlerini kaybetmiş olsalar da iki yüz yıllık bir yapılanma sonunda tarikat Avrupa'da gündelik yaşamın bir parçası olmuştu ve Papalık fermanı sayesinde monarşiler karşısındaki özerklik de tansiyonu yükseltiyordu. Bir ölçüde zayıflamış olmakla beraber hâlâ ordularının bulunması ve Töton Şövalyelerinin Prusya'da, Hospitalier Şövalyelerinin Rodos'ta yaptığı gibi kendilerine ait bir yönetim oluşturma amaçları sonlarını hazırladı.