OYLE BIR GECER ZAMAN KI -7 (SUPRIZ KATILIMCILAR 1)

Day 2,063, 14:10 Published in Turkey China by TURKISH CONQUERER

Neden sonra ilk şaşkınlık atlatıldı ve Yıldız Hanım'ın "hadi bakalım..." sesiyle yavaşça tekrar geldikleri merdivenlere yöneldiler.
Engin'in canı sıkılmıştı.Hemde çok sıkılmıştı! Annesine dönüp:
"Anne, ben okumak istemiyorum burada!" dedi yalvarırcasına "Hadi gidelim!"
Yıldız Hanım'ın ise asabı iyiden iyiye bozulmuştu ve oğlunun mecburen devam edeceği bir okul'dan tiksinmesine mani olmak ile uğradıkları haksızlığa sırf bu sebepten cevap verememek arasında yaşadığı git-gel'ler sonunda büyük bir patlamaya dönüşmesin diye kendini sıkıp duruyordu.
Nihayet müdür odası yazan yerin kapısında durdular ve nezaketle kapıyı çaldı Yıldız Hanım.İçeriden tok ama bir o kadar da sevecen bir ses "Buyrun lütfen" dedi.
İçeri girdiler.
Tonton, 60 yaşlarında,hiç saçı olmayan, yuvarlak beyaz yüzlü,mavi gözleri sevecenlikle bakan ve daha ilk anda insana huzur veren birisi vardı karşılarında. Öyle ilginçtir ki, bu huzur o bedenden dalga dalga ,içeride bulunan tüm nesnelere de yayılıyor gibiydi. Pencerenın onundekı buyuk saksı bıtkılerı yemyesil renkleri ile, açık sütlükahve rengindeki koltuklarla mukemmel bır uyum olusturuyor, buna bej renklı oda duvarları da katılarak, içerideki ortamı adeta bır uyum senfonisine dönüştürüyordu. Hele tum bunları en ınce detayına kadar gostermek ısteyen sapsarı güneş ışıgı, o kızıl renklı ve kare kare minik delikleri olan tül perdeden içeri nasıl da doluyor ve nasıl da yerde minik bir gölge karolaj deseni yaratıyordu...
Mudur bey, soran gozlerle bakınca, Yıldız hanım kısaca durumu ozetledı. Mudur bey:"Ah şengül hanım,ah..." diye hafifçe fısıldayarak , başını sallıyordu yavaş yavaş. Yıldız Hanım Konuşmasını bıtırdıgınde,müdür bey tum nezaketı ıle soze başladı:
" Önceikle, evladımızın okulun ilk gunu karşılaştıgı bu sevımsız durumdan oturu sizden çok özür dilemek isterim. Ama bildiğiniz gibi her meslekte malesef bazen manasını kavramadan yapan kişiler bulunabılıyor. Bızım amacımız öğretmenler olarak, sadece bir takım bilimsel kavramları, çocuklarımıza ezberletmek elbette kı olmamalıdır. Bilim ancak insanlık yararına kullanıldıgında anlam ıfade eder.Bunun ıcın de aslolan aıle de baslayan insan eğitimine, burada devletın ımkan ve yetenegı olcusunde devam etmek, profesyonel olarak elde bulunan bu hammaddeyi dogru kalıplarda kullanmaktır. Bunun bilincinde olmayan kısıler, aldıkları egıtımı ve gırdıklerı sınavları sembolıze eden bırer dıplama ıle kendılerını öğretmen olarak niteleyebilirler ancak bu sadece ve sadece kağıt uzerınde kalır!Dogru değildir! İşte bu yuzden sizden tekrar özür diliyorum hanımefendi. Gereklı görüşmeyi yapmama müsaade ediniz!Teneffuste bu sıkıntıyı asabılecegımızı dusunuyorum.Şengül Hanım ıle bizzat konuşacagım. Şimdi lütfen buyurunuz,bir çay içene kadar zilçalacaktır zaten..."
Yıldız hanım'ın ağzı açık kalmıştı...Bu kadar mantıklı ve idealist bir kimsenin eğitim kurumunun başında hizmet vermesi, ne büyük şans diye düşündü.Teşekkür ederek , kahverengi kadife kaplı iskandinav tarzı koltuğa oturdu. Engin'de hemen annesinin yanına...
Bu müdürü ne kadar da çok sevmişti!
Müdür bey bir siyah tuşa bastı ve "zııırn" diye kısa, tok bır ses kapı kenarından korıdora yayıldı.Hemen akabınde 165 boylarında, kahverengı kazaklı,ustunde lacıvert bır önlük olan,genıs kumaş pantolonlu, koca bıyıklı,kapkara gur saçlı 40 yaşlarında bırısı kapıda belırdı.
"Buyur Müdürüm" diye seslendi kibarca...
Müdür bey "Hilmi efendi,bize iki çay ve bir meyve suyu getir lütfen" dedi...
Himi efendi, bu talimata "emredersiz müdürüm" diye ,biraz da abartılı bir şekilde yanıt verdi ve yüzünü kapıya dönmeden arka arka odadan çıkmaya çalıştı.Ama arkas dönük oldugu ıcın kenardakı sandalyeye takıldı ve sendeledi.Engin dayanamayıp kıkırdarken, Hilmi efendi mahcup bır sekılde sırıtarak odadan cıktı.
Müdür bey'de hoşgörüyle Hilmi efendinin arkasından tebessum ettı kafasını sallayarak...
Tam o esnada zil çaldı...