Gezi'ye Açık Mektup

Day 2,025, 10:44 Published in USA Turkey by schalwar

Merhaba Arkadaşlar.

Lafı fazla uzatmadan üniversiteden yakın bir arkadaşımın izni ile size kendisinin yazdığı açık mektubu ve bir nevi özeleştiriyi sizinle paylaşmak istedim. Lütfen yorum yazarken küfürden ve aşırı hakaretlerden kaçınalım.

Gezi’ ye Açık Mektup

İlk günden beri özgür iradesiyle bu ülkenin direnişe destek veren bir vatandaşı olarak gelinen noktada düşüncelerimi ve endişelerimi dile getirmek istiyorum. Hayatta ne yaptığımın, eğitim seviyemin burada paylaşacaklarımla herhangi bir ilgisi yok ancak merak edenleriniz için aktarayım. Sizin tabirinizle ülkenin önde gelen üniversitelerinden birinde mühendislik alanında doktora yapıyorum. Başbakan’ın açıklamalarından bu yana yeterince mizahını yaptığımız için, çapulçuyum öyleyim böyleyim diyerek lafı bir yerlere dokundurmak istemiyorum. Sadece içinde bulunduğumuz haklı mücadeleye gölge düşmemesi açısından nacizane dikkat etmemiz gerektiğini düşündüğüm noktaları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Faşizme Karşı Omuz Omuza’dan Mustafa Kemal’in Askerleriyiz’ e: Başından beri üzerine basa basa söylemeye çalıştığımız gibi bu bir sivil itaatsizlik eylemidir. Meselenin özü insanların özgürlüklerine, yaşam haklarına sahip çıkmaya çalışmasıdır. Bu durumun bütün dünya dillerindeki karşılığı “Faşizme Karşı Omuz Omuza’dır. Bu duruş Gezi Parkı’ndan başlayarak bütün ülkede dünyada ses getirecek bir direnişe dönüşmüştür. Dünyanın buradaki insanları farketmesinin, bu uğurda mücadele eden insanlara destek vermesinin altında yatan da budur. Ancak gelinen noktada Gezi Parkı’nda kulaklara çalınan sloganlar şekil değiştirmeye başlamıştır. Elbetteki bu söylemlerimi “kelimelere takılmak” olarak yorumlayacak arkadaşlar olacaktır. Ancak ifade etmek istediğim şey şudur ki; toplumsal meselelerde algıyı bir şeylere karşı sesinin yükselten insanların tek tek ne düşündüklerinden çok hep bir ağızdan dile getirilen söylemler belirler. İşte bu yüzden geldiğimiz noktada bu harekete destek veren herkesin özeleştiride bulunması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü içinde bulunduğumuz hareket, bir dediği bir dediğini tutmayan bir hareket değildir. Başından beri istekler, talepler oldukça nettir. Dolayısıyla böyle bir hareketin içinde siz hem faşist baskılara karşı ayaklanıp hem belirli bir ideolojinin propagandasını yaparsanız dünyaya karşı inandırıcılığınızı kaybedersiniz. Zira propagandasını yaptığınız ideoloji, muhalefetteki başarısızlığıyla, ülke çapında olayların bu noktaya gelmesinden en az iktidar kadar sorumludur. Farkedilmesi gereken nokta da budur. Çünkü içinde bulunduğumuz hareketi, “özgürlük ve demokratik hakların savunulması” ana fikrinden “iktidarı ele geçirme” ana fikrine sürükleyecek olan ve asıl endişe veren değişim budur. Şahsım adına bir kez daha belirtmek isterim ki, ben orada meselenin bilincinde olan arkadaşlarım gibi, “özgürlük ve demokratik hakların savunulması” ana fikrini desteklediğim için, buna müdahale etmek isteyenlere karşı direndiğim için bulunuyorum. Yakın geçmişten bugüne ülkedeki siyasi alt yapıya baktığımda ise, AKP Faşizmi ile CHP Faşizmi arasında herhangi bir fark görmediğim için, iktidarı ele geçirme fikrinin içinde yer almak, bunu desteklemek gibi bir düşüncemin söz konusu olmadığını vurgulamak istiyorum. Bu aşamada söylemlerimin yanlış algılanmamasını umuyor ve herkesi (en başta olduğu gibi) tüm ideolojilerinden sıyrılıp, “bu ülkede benim de insan gibi yaşama hakkım var” demek için direnişe destek vermeye davet ediyorum.

Ana Akım Medya ve Sistemin Çarkları; Gelişmeleri gerek meydanlarda birebir yaşayarak gerek (tüm bilgi kirliliğine rağmen) sosyal medya üzerinden takip eden herkesin bildiği gibi ana akım medya olarak nitelendirdiğimiz yayın organları yaşananlara kayıtsız kaldıkları için oldukça haklı protestolara uğramıştır. Akabinde Pazartesi günü ile birlikte, bir anda rüzgar tersine dönmüş ve üç maymun ayaklarının altında muz kabuğu olduğunu, kayıp bir daha kalkamamak üzere düşmelerinin yakın olduğunu anlamış ve televizyonlarda Gezi Parkı konuşulmaya başlamıştır. Bu noktada beni endişelendiren, direnişe destek veren arkadaşlar arasında medyanın dersini aldığına dair bir kanı oluşması ve giderek yaygınlaşmasıdır. Halbuki kazın ayağı öyle değildir. Ana akım medya, bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de sistemin en önemli çarklarından birini oluşturmaktadır. Gelen tepkilerin ardından elbette yumuşamaları ve kulaklarını çıkan seslere açmaları, yaşadıkları maddi kayıpları da düşündüğümüzde oldukça doğaldır. Kritik olan ise ana akım medyada ağırlıklı olarak nelerin yer aldığıdır. Evet göstermelik de olsa özürler dilenmiş, özellikle borsadaki düşüş büyük abileri sarsmıştır ama! son bir iki güne bakıldığında yapılan haberler direnişin gerçek kimliğini gölgeler niteliktedir. Elbetteki ana akım medyada bu gölge, “direnişçiler polise saldırıyor kamu malına zarar veriyor” şeklinde olmayacaktır. Her ne kadar aptal gözüyle bakılsa da bu işi yapan adamlar oldukça zeki ve zekalarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanmayı herkesten iyi bilen adamlardır. Dolayısıyla bu adamların ellerinde ustaca şekillendirilen çark her zaman sisteme hizmet etmeye devam edecektir. Peki dünyaya yansımış bu ayaklanmanın ortasında bu nasıl yapılacaktır? Elbetteki kimsenin beklemediği şekilde bizzat ayaklanmanın kendisi kullanılarak yapılacaktır. Nasıl mı? Şöyle ki yapılan haberlere bakıldığında Gezi Parkı’ndaki sakinlik, eğlence ve huzur ön plandadır. Aslında bunu dile getirmek söylemlerimin çarprtırılması açısından tehlikelidir. Gezi’ deki huzur ortamından rahatsız olduğuma dair bir algı yaratılabilir. Ancak böyle bir şey söz konusu değildir. Söylemek istediğim şey açıktır, sürekli vurgulandığı gibi bu eylem artık Gezi Parkı’ ndaki bir kaç ağacı savunma kısmını aşmış, bütün yurtta özgürlük ve demokratik hakların savunulması olarak boy göstermiştir. Dolayısıyla Ankara ve Rize başta olmak üzere yurdun farklı bölgelerinde olaylar tüm şiddetiyle devam ederken, Gezi Parkı’ndaki sakinliği yansıtan medya sizce gerçekten dersini almış ve insanların haklı mücadelesine destek olmak için kolları sıvamış mıdır? Bunun kimseye bir faydası olmadığı gibi, bugüne kadar insanların çabalarıyla kameralarını Türkiye’ ye çevirmiş dünya basınına da “meselenin hallolduğu” izlenimi verilecek ve direniş esnasında ölen, yaralanan, şiddete maruz kalan bütün arkadaşlarımızın emekleri boşa gitmiş olacaktır. Bu noktada direnişe destek veren arkadaşlarımızdan ricam, ana akım medyaya bu hakkı tanıyacak, herhangi bir hareketten kaçınmalarıdır. Bu tip hareketlere en güzel örnek, güne damgasını vuran Gezi Parkı Konseri’ dir. Temennim böyle bir şeyin gerçekleşmemesi yönündedir. Çünkü Ankara, Rize gibi gerilimin hat safhada olduğu bölgelerdeki algısı hoş olmayacaktır. Ana akım medyanın ve direnişe karşı çıkan tüm yapıların istediği de budur. O nedenle ana akım medyanın buradaki ilgisini “bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü?” şeklinde değerlendiriyor ve herkesi direnişin ruhuna uygun davranmaya davet ediyorum.

Eğlence ve Mizah Arasındaki İnce Çizgi; Sürekli duruşumuzun ciddi olmasını dile getirerek Gezi Parkı mahallesinin kötü çocuğu, mızıkçısı olarak anılmak istemiyorum arkadaşlar ama bu özeleştirileri yapmamız gerektiğine inanıyorum. Elbetteki yukarıda vurguladığım gibi, sakinliğin, barış ortamının bir önce sağlanmasını umuyorum. Ancak polisin çekilmesini, iktidar kanadında söylemlerin yumuşamasını bir zafer olarak görüp henüz ortada hiç bir şey yokken bunun sarhoşluğunu yaşamak? direnişin çıkış noktasına bakıldığında kabul edilebilir bir durum değildir. Daha önce John Lennon’ ın o baba adamın, hepinizin bildiği bir sözünü paylaşmıştım. “Sizinle nasıl başedeceklerini bilmedikleri tek şey; şiddet dışı eylemler ve mizahtır.” Burada anlatılmak istenen sanırım yanlış anlaşıldı ki olay “vur patlasın çal oynasın” noktasına gelmiştir. Halbuki mizah ile kastedilen gerçekte öyle birşey değildir. Özellikle bir çok duvar yazısı ile Gezi Parkı’na yansıyan kara mizah hiç değildir. Kara mizah ile pespaye eğlence ve kahkaha arasında oldukça ciddi bir fark vardır. Karikatürlere gülmek ile Recep İvedik’ e gülmek arasındaki farkı bilenler bunu iyi bilir. Gezi Parkı’ nın eğlencesi kara mizahtır. Recep İvedik kahkahası değildir. Bu önemlidir, çünkü sizin oradaki duruşunuzu yurdun diğer bölgelerinde özellikle sıkıntının büyük olduğu bölgelerden takip eden insanlar, aradaki bu ince çizgiyi aramak mecburiyetinde olmadan onların yanında olduğunuzu, vefalı olduğunuzu göstermenizi beklemektedir. Bu bir beklentinin de ötesinde, bugüne kadar gösterdikleri mücadele ve Gezi Parkı’na verdikleri destekle onların en doğal hakkı, bizim (İstanbul’un) ise boynumuzun borcudur.

Son olarak, yukarıda belirttiğim konularla ilgili söylemlerimin doğru algılanmasını umuyor, vakit ayırıp okuyanlarınıza ilgilerinden dolayı teşekkür ediyor, dindarından ateistine, beşiktaşlısından fenerbahçelisine galatasaraylısına, lazından kürdünden çerkezinden türküne, alevisinden sunnisine tek bir vücut olarak sürdürdüğümüz mücadelenin ruhuna uygun davranan bütün arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum.