Başucu makalem.

Day 2,311, 17:36 Published in Turkey Philippines by klcahmet

Sallanan kanepede çocuk utangaçlıyıyla oturup, muhabbet ederken şuursuzca ayaklarımızın ucuyla kanepeyi salladığımız gün farkettim yanaklarının pembeleştiğini, ellerinin hafiften titrediğini, kendimizi dünyadan soyutlayıp sadece ikimiz kalınca. Zaman mefhumunu yitirince kendimi verebiliyordum sana. Keşke daha önce tanısaydım seni..

Evime gittiğimde o gün, sallanmayan kanepeme oturdum ve seni düşündüm. Ne var ki nafileydi hepsi. Zaman mefhumu geri gelmişti ve ben yine bendim. Çayımı demledim, sigara içtim, bir şarkı dinledim. Herşey o kadar aynıydı ki kendimden tiksindim. Haftanın iple çektiğim o günlerini özetlemiş bir şair. Sahi ne diyordu o şair ?

"Eğer...

Onu hatırladıkça başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz...

Ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla o hüzünden bu neşeye konup

kalkıyorsanız gün boyu nedensiz...

Ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin...

Onunlayken pervaneleşen yelkovanlar, onsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir

akrep kadar hain...

Sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, ondan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor ya da muzip sırıtıyorsa ve o, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa...

Dünyanın en güzel yeri onun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter,

en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...

Hayat onunla güzel ve onsuz müptezelse...

Elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü, onun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...

Her şiirde anlatılan oysa...

Her filmin kahramanı o...

Her roman ondan söz ediyor, her çiçek onu açıyorsa...

Bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa, iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa, iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...

Eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire onu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın o olduğunu adınız gibi biliyorsanız...

Mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona o diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi ona yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke o anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...

Kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...

Özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...

Hem kimseler duymasın, hem cümlealem bilsin istiyorsanız...

Onsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse...

Ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse...

Gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de; bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep onun yüzü suyu hürmetine...

Uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa...

Dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa...

Nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız...

Kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim...

Gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...

Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız, sabırsız,sınırsız, doyumsuz bir tutkuyla...

O halde bugün sizin gününüz!..

"Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz."

Ne de güzel demiş şair. "sol göğsümün altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorum gün boyu seni..." Hem kimse duymasın hem cümle alem bilsin istiyorum. Keşke daha önce tanısaydım seni.

Yalnızlığa seranat gibi hayatıma akşam güneşi gibi girdin. Kararan hayatımdaki güzelliği, yitip gitmekte olan ümitleri getirdin ama en güzeli sendin.

Özlemeye değer şeyler oldu hayatımda, sayende ve özleme dair fikirler oluştu beynimde.

Yanıp yanmamakta kararsız sokak lambası tedirginliğinde sesini, bir bebeği gögsünde yatıran anne sakinliğinde nefesini ve güneşte bal sarısına çalan gözlerini özlüyorum bazen. Bilmiyorum ki ne diyeyim, keşke daha önce tanısaydım seni.

Özenti şairler gibi özenti cümlelerde kayboluyorum, ne yazsam ne okusam tarif edemiyorum seni. Hissetmeye çalışıyorum sadece. Ne zaman o "his"si etsem, cipsinde taso bulan çocuk sevincinde buluyorum kendimi ve ne zaman kalabalık bir ortamda olsak en kıymetli misketi vurmaya çalışan çocuk gibi çekip almak istiyorum seni.

Yine şaiirin dediği gibi: "Yeniden başlayabilseydim hayata, ilkbaharda papuçlarımı fırlatıratardım. Ve Sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla. Bilinmeyen yollar keşfeder, güzelin tadına varır, çocuklarla oynardım. Bir şansım olsaydı, eğer... Bulurdum seni."

Keşke daha önce tanısaydım seni.

Ne ilk olmaman ne de son olmayacağın değiştirmiyor düşüncemi, hislerimi. Ve yine şiairin dediği gibi:
"Katlanan, insanın birbirine yapışan yaralarından
bir yuva inşa etmektir aşk da, varla yok arasından
Ve ahşabı kemiren de ahşaba dahildir,
değil dışarıdan.
Beyhude insanın yuva arayışı ama
yine de yuva arar insan."

Gecenin bu saatinde görebiliyorum kendimi, insanlar çekilince, kimsesizliğimi. Sana bunları söyleyebilecek cesaretim yok ama bir kahvem var yanımda bir de aklımdaki yanaklarının pembeliği. Ve yine yine şairin dediği gibi: "
in ordan, in ordan
in, diyor bana
zamanın ensesinden.

ey adalet'ten söz eden zalim
şimdi bi dur, düşün:
ev ki, en büyük mahremiyetti
kimdi vuran, kimi, en mahreminden?"

"ah benim sesimle
söylesem de, inanmazlar
benzemiyor çünkü bir dile.

döndüğüm, döndüğüm ama döndüğüm
döndüğüm bu sema sensin. dönnnnnnnnn
düğüm.

sen benim kara ömrüme vuran
suyumu harelendiren sevincimdin."

İlk zamanlar tipik yalnızlık bunalımında bir gencin, karşısına çıkan ilk insandan hoşlanması, hoşlandığını sanması yanılgısıydı benim için. Asıl yanılgının bunun yanılgı olduğunu düşünmem olduğunu farkettim. Saat gece 02:29 ve ben bazı şeylere engel olamıyorum, ama herşeye ragmen "Keşke daha önce tanısaydım seni.

Ve sen bu makaleyi buraya kadar okuyan arkadaşım. Gel bu şiiri birlikte dinleyelim.

"Yalnız değilim, biliyorum
binlercesi var, onbinlercesi vardı.
kara bir ömürle buradan geçen."