Başucu'mdan makaleler II

Day 2,317, 17:15 Published in Turkey Philippines by klcahmet

Bilgisayarımda iki browser kullanıyorum. Genellikle mozilla ama zaman zaman Chrome'ye dönüyorum. Bugün ders çalışırken gayri ihtiyari elim mozillaya gitti, burda ana sayfam erep. Yanımdaydı. "- Aaa senin oyun." dedi. "Hımm, evet." diyip başka sayfaya geçtim. Az biraz meraklı biri olsa ne çok şey öğrenecekti hakkımda. Her zaman ki gibi durağa kadar bırakıp sonra evime döndüm. İşler gittikçe boka sarıyor hissediyorum. Bigün ağzımdan "Sen bana hiç iyi gelmiyorsun" diye bir laf çıkacak. Herşeyin bitmesini istediğim bir zaman belki söylerim emin değilim ama şimdi en açık tabiriyle g.tüm yemiyor. Şimdilik sadece burdaki dostlarımın vaktini çalıp, Sezen Aksu şarkılarıyla komşuları da yanımda sürüklemekle yetiniyorum.

Kekemin dediği gibi, bende doğuştan biraz melankoli var 🙂. Fakat hissettiklerimi özetlemek için bu kelime yetseydi, ömür de dört harfle özetlenebilirdi.

Şarkıyı değiştirdim. Kahvemi tazeledim.

Özenle şeçilmiş şarkılar dinliyorum, bugün birlikte içtiğimiz Karanfilli Sigara kadar güzel bir tad bırakmıyor ağzımda. Hoş o sigarayı tatlı kılan da seninle karşılıklı içilmesiydi, haftanın iki günü sıktığın şekerli kokunun tatlı olması gibi.

Büyük ihtimalle bu makaleyi okumayacak bir dostum söylemişti. "Birlikteyken çok eğleniyorsunuz ama O bişey yapmıyor. Yani sen konuşuyorsun o gülüyor." Bi yerde okuduğum bir hikayeyi getirdi aklıma bu sözü.
"Bülbül sevdiğinin gonca halini görebilmek ümidiyle bir ömür ötmüş. Gül ise sevdiğinin en güzel halini görebilmesi ümidiyle bir ömür boyu açmış açmış solmuş...
Ne gül sevmek kolay ne de gül olmak...
Bülbül olmayı seçtiysen bir ömür yanacaksın. Gül olmayı seçtiysen bir ömür solacaksın...


Gül olmak için bir çaba sarfetmene gerek yok. Benden de bülbül olmaz ama "gül" diye bir ömür ötüp, sararma diye bir ömür yanasım var. Mütemadiyen titreyen ellerini gögsüme basıp, sen konuşurken gözlerinde kaybolma isteğim gibi.

Zamanın göreceli olduğuna inanmayan birilerine inat çabucak tükeniveriyor zaman, kulaklarım dudaklarından dökülecek, dokunsan kırılan ses tonuyla gelen kelimelerdeyken. Her biri bilmem kaç derece sıcaklıktaki sobaya düşen su damlası narinliğinde. Ve en çok çaresizliğinde.

Bir avuç insanla miting yapan siyasetçi gibiyim karşında. Önümde 1 kişi var ama gözümde bir dünya. "Ahmet" desen hava aydınlanıyor, devam etsen güneş doğuyor.

Ben "şekersiz" içmiyoruz siz "şekerli" içiyorsunuz kıvamında dolaşıyorum bazen, bugün keyifsizsin diyenlere "hayır keyifsiz değilim, sesini duyamadım" diyemezken ve Freddy'nin kazağına benzettiğin kazağı giyiyorum sen yokken, bir kumaş parçasına gereğinden fazla anlam yüklüyorum dikkatini çektiği için. En çok da seni hatırlattığı için.

Yalandan yere beğendiğin müzikleri dinlemeye çalışıyorum, bir ortak nokta yaratabilmek için ama ben çoktan fark etmiştim, bu ilgi bu farklılık için. Bana benzemediğin kadar kapılıyorum sana. Beni tamamladığın için. Bakıp bakıp güldüğümüz capsler dışında sen gündüz ben gece olduğum için.

Sen Kilimanjero'da bir kar tanesi bense Bermuda'nın dibinde bir gemi batığı gibiyim. Sen her güneşte toplarken kendini, ben yaralarımı acıtan tuzlu suyla boğuşurken buluyorum kendimi.

En çok Barış Manço şarkılarında buluyorum seni. Bir de gece hayal meyal hatırladığım rüyalarımdaki silüetini.

Derste sıkılınca sen dergi okurdun, ben de mimiklerini. Okuduğun polisiye hikayelerin heyecanına kapılınca sağ kaşın yukarı kalkıyordu ve ben o an anlıyordum şaire :
"Aşkın yoluna ok gibi can doğruluk eyler
Tâ kaşlarının yayına kurbân ola bir gün"
dedirten hislerin kudretini.

Şimdilik günler böyle geçiyor. Kim bilebilir ilerisini. Çok koyuyor böylesi ama boşveriyorum, her uyandığımda sesini duyma ihtimalim var. Ve şimdilik bu en iyisi.

Ve bana ithafen bir arkadaşımın dediği gibi : "Belirginleşmeye başlarken her şey değişmekteyim ve değiştirmekteyim olanları. Zavallıyım zavallısın ve zavallıyız. Hala kelimelerden medet uman şizofrenik aşklarla mektuplaşanlardanız. Ve sona yaklaşırken adamın birinin dediği gibi; Bu mevsimde gelir geçer ama şu kış hiç bitmek bilmez bu yüreğimde."

Ve sen bu makaleyi buraya kadar okuyan arkadaşım. Gel bu şiiri birlikte dinleyelim:

Hep bu ayak sesleri, hep bu ayak sesleri,
Dolaşıyor dışarıda, gün batışından beri,
Bu sesler dokunuyor en ağrıyan yerime,
Bir eski çıban gibi işliyor içerime...