AKP Nereye Koşuyor?

Day 2,121, 10:08 Published in Turkey Turkey by Onur Akinci

2008′de patlak veren ve hala şiddetini koruyan Dünya ekonomik krizi ve buna paralel olarak Ortadoğu’daki gerilimlerin artmasının Türkiye’yi etkilemiyor olması -bence- düşünülemezdi. Öyle de oldu. AKP, 2002′den bu yana en zor dönemlerini yaşıyor ve durum daha da zorlaşacak. Her ne kadar her şeyi yolundaymış gibi göstermeye çalışıp, %50 bahanesinin arkasına sığınmaya çalışsa da haberleri (ama sansürlenmemiş haberleri) takip eden her insan durumun böyle olmadığını fark edecektir.

Durum öyle bir noktaya geldi ki AKP, akıl almaz kararlar vermeye başladı. Hatta ulusal çıkarları (burjuvazinin çıkarları) tehlikeye atmaktan çekinmeyecek kadar kendisini kaybetti. Bugüne kadar AKP’nin en başarılı olduğu konu dış politika olarak görülürdü. Şimdiyse dış politikanın tamamen iflas ettiğini görüyoruz. Suriye’ye savaş açılması konusunda bu hükümet, batılı emperyalist ortaklarından bile daha istekli görünüyor. Çünkü iki yıl boyunca Suriye’de çok şey kaybedildi ve hala ilerleme kaydedilemedi, -tabiri caizse- Suriye politikası iflas etti.

Mısır konusunda ise durum daha vahim. Olaya burjuvazinin çıkarları doğrultusunda bakacak olursak Mısır’la ilişkiler korunmalı, ABD ve İsrail’le ters düşülmemeliydi. İşçi sınıfının çıkarlarını savunan ya da en azından sadece vicdan sahibi bir insan, Mısır’daki darbeyi kınayabilir ama bir kapitalist için böyle bir şey söz konusu olamaz. Bir kapitalist, Mısır’daki yatırımlarını korumak için gerekirse dün yakın arkadaş olduğu Mursi’ye ihanet edip darbeyi desteklemekten çekinmez. Ama AKP, içeride popülizm yapmak uğruna Müslüman Kardeşler’i desteklemeye ve arkasında ABD’nin açık desteği olan bir darbeyi eleştirmeye devam etti. Bununla da kalmadı, bu darbeden İsrail’i sorumlu tutarak -ABD’nin bütün çabalarına rağmen- Türkiye-İsrail ilişkilerini yine tehlikeye attı.

2008′deki ekonomik krizde Türkiye daha az etkilenmişti ama bunu sağlamak için uyguladığı ekonomi politikaları cari açığın olağanüstü bir boyuta ulaşmasını sağladı. Hükümet, bu cari açığı halkın sırtından karşılamaya çalıştı, neredeyse her şeye ama en başta vergilere büyük oranlarda zamlar yapıldı. İnsanların alım gücü düşürüldü. Bu da -otoriter politikalarla birleşince- orta sınıfın daha da yoksullaşmasına ve Haziranda patlamasına neden oldu. Peki, bu ekonomi politikası işe yaradı mı? Elbette hayır. Cari açık yerinde duruyor ve -benzeri durumdaki ülkelerle birlikte- Türkiye, bir sonraki ekonomik krizin patlayacağı yer olabilir.

Ortadoğu’daki gerilimler de Türkiye’ye sıçrıyor. Suriye ve Mısır konusu bunun en canlı örnekleri. Halkın büyük çoğunluğunun karşı çıktığı bir Suriye savaşı, Türkiye’nin yeniden karışmasına neden olabilir.

Peki, AKP nasıl oldu da dış politikada -özellikle de Mısır konusunda- böylesine bir hata yapıp ulusal çıkarları (burjuvazinin çıkarlarını) savunamadı? Çünkü Haziran ayında bu parti, kendi sonuna yaklaştığını fark etti. Var olan ekonomi politikası halkın sırtına büyük yük bindirmişken, dış politika iflas etmişken, hükümet daha da otoriterleşmişken bu halkın daha fazla dayanamayacağı gün gibi ortada. Dolayısıyla AKP, içerideki iktidarını korumak için dış politikada hatalar yapmaktan çekinmeyecektir. Elbette AKP, burjuvazinin çıkarlarından tamamen vazgeçmiş değil, zaten bu mümkün değil. Bunu bir çeşit Bonapartizm olarak adlandırabiliriz ama klasik tipte, derinlemesine bir Bonapartizm olduğunu da söyleyemeyiz. AKP, içerideki konumunu koruyabilmek için, burjuvazinin kendisine emrettiği şekilde hareket etmeyi bıraktı, burjuvaziye kendi bildiği yoldan hizmet etmeye başladı.

Ulusalcılar, Kemalistler, bunları görmüyorlar ve yine “bu halk koyun sürüsüdür, yine AKP’yi destekleyecektir” diyorlar. Sizin sorununuz bu işte! Olayları doğru bir şekilde tahlil etmiyor ve her seçim döneminde piyango oynar gibi “bu sefer olacak” diyorsunuz ama olmayınca da halkı suçluyorsunuz. Halbuki önceki seçim dönemlerinde Türkiye ekonomisi hep büyümüş, dış politika oldukça başarılı işlemiş, AKP diğer hedeflerine ulaşmakta da başarılı olmuştu. Bu şartlar altında, bütün kusurlarına rağmen, AKP’nin sandıktan zaferle çıkması şaşırtıcı olmazdı. Şimdiyse farklı bir süreçten geçiyoruz.

Önümüzdeki aylarda Türkiye, çok şiddetli çatışmalara sahne olacak. Hatta Suriye savaşı ve ekonomik krizin Türkiye’ye vereceği zararın miktarı doğrultusunda direniş orta sınıftan taşacak ve işçi sınıfına doğru genişleyecektir. Evet, AKP, Gezi Direnişine hazırlıksız yakalanmıştı ve bir sonraki direnişe hazırlıklı olduğu gerçeğini görmezden gelemeyiz ama Haziranda bu halk da önemli tecrübeler kazandı, pek çok insan hayatında ilk defa devlet terörüyle tanıştı, direnmeyi öğrendi, devletin nasıl yalan söyleyebildiğini öğrendi. Bunu da görmezden gelmemeliyiz.

Elbette AKP, iktidarı öyle kolayca bırakmayacak, sonuna kadar direnecek, -tabiri caizse- bir ölüm kalım savaşı verecektir. Önümüzdeki aylarda yaşanacakların sancısız bir süreç olacağını hiç kimse iddia edemez. AKP, burjuvazinin bir partisidir, bunun bilincinde. Henüz bilincinde olmadığı şey ise burjuvazi için vazgeçilmez bir parti olmadığıdır. CHP, MHP, BDP ve diğer partiler de burjuvazinin ve küçük burjuvazinin tamamına veya herhangi bir kesimine hitap ediyorlar. Gerekli görülen dönüşümler, yaparak AKP’ye alternatif olacaklardır. Ya da AKP içinden yenilikçi(!) bir kadro çıkıp, yeni bir parti kurabilir. Ama şu an CHP’nin yaşadığı dönüşümler en dikkat çekici olan olasılık.

İşçi sınıfının ise kendisine ait bir partisi henüz bulunmuyor. Halbuki yapılması gereken şey diğer partilerin de AKP’den farklı olmadığı, olamayacağı gerçeğini insanlara anlatmak ve işçi sınıfının partisini örgütlemektir. Aksi takdirde hiçbir şey değişmeyecek ve bütün direnişler boşa gidecek ve -belki de- Türkiye, yeni bir Mısır olacaktır. Sonuç olarak AKP, belki kendi sonuna koşuyor, belki de bu direnişi ezip, daha da otoriterleşecek ama bu halkı zorlu bir süreç bekliyor, orası kesin ve şu bir gerçek ki kapitalizmi müzeye kaldırmadıkça hiçbir sorun çözülmeyecek.

www.okanakinci.com