Başkan Yardımcısı Sbhttn ile Yaptığımız Röportaj

Day 1,780, 06:17 Published in Turkey Turkey by Tuzgun




Bilindiği gibi biraz sorunlu bir dönem geçirdik.NE yasaları,anlaşmalar,EDEN ülkeleri,sınır komşularımız birçok olaya şahit olduk.Bu konularda bizleri aydınlatması için Başkan yardımcısı sbhttn'e röportaj teklif ettik ve sağolsun bizi kırmadı.Bu dönem hakkında tüm merak edilenleri röportajda bulabilirsiniz.Dönem sonu ise başkan OkanOzcelik röportajı sizlerle olacak.

Keyifle Okumalar..

Öncelikle klasik sorudan başlayalım.Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

İsmim Sabahattin. Ankara’lıyım, İktisat mezunuyum, doktora talebesiyim ve uluslarası bir kurumda Batı Afrika Birliği üye ülkelerindeki saha operasyonlarını koordine ediyorum. Bu sene inşallah Suudi Arabistan’da saha açarsak, orda kurumun lojistik işleri ile meşgul olacağım.

Oyuna CaesarII’nin daveti üstüne 2010’da başladım. İlk olarak TMT isimli NEER’ın kurduğu grupta yer aldım. Bu süre içerisinde Halk Bankasının büyük hissedarı oldum. Ülkenin işgal altına girmesiyle birlikte Türk Ordusuna katıldım ve 5. Kolordu askeri olarak başladığım grupta sırasıyla, 3. Kolordu Komutanlığı, Korgenarallik ve Baş Komutanlık yaptım. Sbhttn Paşa lâkabı da ordan gelir. Kısa bir süre Ahiler’in üyesiydim. Daha sonra ise Lazokrasi’ye geçtim. Halen daha Lazokrasi’nin Consigliere’siyim. Bu esnada tabii bazı kabinelerde yer aldım. Bir dönem de Devlet Denetleme Kurulu Başkanlığı yaptım. Ancak Stankovic Alexa’nın bilmem kaçıncı hesabı banlanınca o kurum da hayal oldu.

Eylül Dönemi Hükümetinde görev aldınız.İlk seçimlere gidecek olursak uzun zamandır böyle bir çekişme olmamıştı.Bize seçimi anlatır mısınız? Neler yaşandı?(Okan-Marco)

Seçimin ilk saatlerinden itibaren, her seçim de yaşadığımız olaylar tekrar etmeye başladı. Okan ne kadar oy alırsa karşı tarafta bir şekilde ona misliyle cevap veriyordu. Rekor meblağlarda oy satın almalar filan başlayınca, Okan’ın kanalına girdim ve “bu adamlarla uğraşılmaz, biz bu adamlarla mücadele edebilecek kişiler değiliz. Boşa uğraşmayın” tarzı şeyler söyledim. Bu başta Okan olmak üzere birçok arkadaşı demoralize etmiş olacak ki Okan, kanalı kapattı ve dağıldık. Ancak ertesi gün malum oy silinmeleri ile Okan’ın başkan olduğunu öğrendik. Başkan Yardımcılığı da Okan’ın bana yapmış olduğu bir jesttir. Bir önceki dönem ben adaydım ve Okan lehine çekilmiştim. Okan kendisi aday olarak aslında benim için büyük bir fedakarlıkta bulunmuş. Tabii bugün anlıyoruz bunu. Ama o seçimler, oldukça etkiledi beni. Malum güç odaklarını arkasına alan, yetinmeyip oy satın alan arkadaş seçimi kaybedince biraz mahcup olur diye zannettim ben. Bunları yapan insanlardan hâlen mahcubiyet bekleyerek hata etmişim. Harc-ı alem bir söz vardır: “Katranı kaynatsan olur mu şeker? Cinsine yandığım cinsine çeker” diye. Tabii yaş kaç olursa olsun, oyuna ben hep okul gibi yaklaşıyorum. Öğrenmeye devam ediyoruz.

Oy satın alma hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

Oy satın almayı bırakın, oyuncular eğer dikkatliyse farkındadır ki, ben MV seçimlerinde aday olduğumda, shout atıp, oy istemekten bile utanıyorum. Böyle bir seçimde kimseye haber vermemiştim hatta. Çok cüzi bir oy alarak kaybettim. Onun üstüne de Türk Ordusu Komutanlığından istifa ettim. Çünkü Bulgar Marmara’yı istila etmişti ve ben böyle bir dönemde halka umut olamadım diye yorumlamıştım, az oy almamı. O makale halen makalelerim arasında duruyor. Tabii o zaman oy satın almalarını, fake oyları filan hiç hesaba katmamıştım ben. Henüz siyasette çok acemiydim.

Şimdi bu söylediklerimden yola çıkarsak, oy satın alma hususunda ne düşündüğümü herkes anlamıştır sanıyorum. Son aday olduğum MV seçimlerinde 60 civarı bir oyla en çok oy alarak seçildim. Hepi topu 5 shout atmışımdır ya da atmamışımdır. Ne kimseye yol parası veririm, ne kimseye bir şey söylerim. Bunu da doğru bulmuyorum. O kişinin doğru olduğuna inanıyorsa insanlar, biraz zahmete girerek arkasında durmalılar. Maalesef bizim ülkemizde bu yok. Bundan sonraki seçimler için söyleyeceğim şey de şudur: Lütfen oy kullanacağınız insanları iyi tartın. Bu ben de olsam öyle yapın. Zira bu savrukluğun bedelini hep beraber ödüyoruz.

Seçimlerin sonucunda OkanOzcelik başkan olarak çıktı.İlk hafta halkında isteği olan Bulgar Barışını imzaladınız.Bu süreç nasıl gelişti?Anlaşma teklifini hangi taraf yaptı?

O dönem benim yoğun bir seyahat programım vardı. Zaten Okan’da ilk zamanlarda benden bir beklenti içerisinde değildi. İşin doğrusu bu anlaşma teklifinin nerden geldiğini bilemiyorum. Ancak bu anlaşmayı destekledim. Kendimizi bildik bileli bir ülkeyle savaşıyoruz. Bu savaş artık birçok oyuncuyu usandırmış. En başta ben usandım. Bu anlaşmayı bir başarı olarak görüyorum o yüzden. Ancak anlaşmanın devamını getiremedik biz. Bunu da samimiyetle itiraf etmek lazım.

Bu tip anlaşmalar iki etaplıdır. Birinci etabı geçtiğinizde, ikincisinin planları hazır olmalıdır. Bizim bu B planlarımız hazırdı belki ama hem hayata geçiremedik, hem de demek ki bu plan, yeterince güçlü değilmiş. Belki o dönem İran’ı istila etsek ya da Rusya’ya girsek daha iyi olurdu. Geçmiş üstüne ahkam kesmek çok kolaydır elbette. Eğer İran’a girsek, EDEN’e dost ülkelerden birisine savaş açmış olacaktık. Geçmiş hükümetler belki biraz sorumlu davranıp, İran’ın EDEN ülkeleri ile MPP yapmasına izin vermeseler, bizim işimiz daha kolay olurdu. Rusya’ya girdiğimizde ise Bulgaristan’ın anlaşmayı bozup, peşimizden NE vermesi riski çok kuvvetliydi. Bu da bizi aynı kısır döngüye taşıyacaktı. Diğer tüm sınır ülkelerimiz ise müttefiklerimizden oluşuyordu. Airstrike yapamıyorduk, Plato modülü kapamıştı. Tamamen bir kapana kısılmış durumdaydık. Ya Türkiye’yi dünyada yalnızlaştırmak pahasına bir savaş açacaktık ya da Türkiye’yi bir ittifakta tutacaktık.

Okan son dönemlerde şakaları yapıldığı gibi bir liseli olmasa da, bana nazaran yaşı daha genç. Buna rağmen kendisi toplumdan ve muhalefetten gelen baskıyı göğüslemek pahasına, ülkeyi EDEN ittifakında tutmak için savaş açmadı. Birileri başka değerlendirebilir, sağduyulu insanlar söylemek istediğimi anlayacaktır. Bazen hiçbir şey yapmamak, yapılacak en iyi şeydir. Okan hem toplumun hem muhalefetin baskısını göğüslerken büyük cesaret, dirayet göstermiştir ve kendi şahsi itibarından da büyük fedakarlıkta bulunmuştur. Savaşmak kolay, barış zor olandı ve o, zoru kolaya tercih etti. Bunlara bir de bu yönünden bakmak lazım.

Bilindiği gibi son 15günlük süreçte başkanlıkla halk arasında iletişim kopukluğu oldu ve çoğu kişinin beklediği şeyler olmadı.Bu iletişim kopukluğunun sebebi nedir?

Sağduyulu diye tabir ettiğimiz insanlar, saçma sapan iddialar karşısında Okan’ı çok yalnız bıraktı hatta terk etti. Bu yönüyle onlar, suça ortak oldular. Tüm bunları görünce ben artık biraz daha taşın altına elimi koymaya başladım. Okan benim dostum ve bu dostluk için hayatımdan fedakarlıkta bulundum. Okan kadar olmasa da bu süreçte ben de ciddi bir itibar kaybı yaşadım hiç şüphesiz ki. Pişman olduğum şeyler elbette var, şimdi olsa İran’a girme hususunda daha baskılı davranırım. Çünkü bizim insanımız uzun vadeli planlardan değil, popülist ve günü kurtaran planlardan hoşlanıyor. Bir sonraki hükümetler bunu dikkate alsınlar. Eğer uzun dönem iktidarda kalmak istiyorsanız, uzun vadeli planlar değil, daha kısa vadeli planlar yapmalısınız.

Her neyse, bu bahsettiğim sebeplerden ötürü Okan çok bezdi. Hem hevesini hem arzusunu kaybetti. Gerçekten her kesimden çok baskı altındaydı. Ben de Başkan Yardımcısı olarak yeteri miktarda kol kanat gerip, baskıyı absorbe edemiyordum. Okan son birkaç güne kadar da her gün yeterince zaman ayırdı, diplomasiyi yürüttü, gerekli çalışmaları götürdü ama aslında bunu yeterince iyi ifade edemedi. Her şeyi tek başına yapmanın da zorluğu var tabii. Bu dönem öyle bir dönem ki, hem önceki Meclis, hem şimdiki Meclis, hem Okan’ın kabinesi, Hem başkan yardımcısı sıfatıyla ben, hem suskun kalan sağduyulu insanlar, hem muhalefet, hem toplum, çok kötü bir sınav verdik. Tüm sorumluluğu bir kişiye paylaştırmak çok kolay ama ben işlerin içerisinde olan biri olarak diyebilirim ki, tüm bu unsurların içerisinde en az dökülen Okan olmuştur. Bu iletişimsizliğin de sebebi, tüm bunlardır. Aralarından hangisi en çok etkili diye soran olsa, hiç düşünmeden akl-ı selim sahibi insanların suskun kalması derim. Adam bir makale açsa altı trolleniyor. Makale açmaktan tiksinmiş adeta. Bizim komşular da “oylandı” deyip geçiyor. Siz kendi yerinize koyun, böyle ne kadar devam edebilirsiniz ki…

Bulgaristan barışından sonra bonuslara yönelenecek denildi ve başkanlık projelerinin arasında airstrike vardı.Airstrike plato tarafından kapalı durumda şu an.Ancak bu 1aylık süreçte neden savaş olmadı,bonus kazanılmadı?

Az önce söylediklerime ilave edecek olursam: Savaş açılmasını isteyen insanlar hiç haritayı açıp baktılar mı bilmiyorum. Bütün sınırlarımız Bulgaristan ve Macaristan haricinde müttefiklerle çevrili. İran EDEN üyesi olmayabilir ama çok fazla ortak MPP’miz var. Resmi olarak belki bunu söylemek doğru olmasa da, bir EDEN üyesinden pek farklı değil. Geriye iki seçenek kalıyor; Bulgaristan ve Macaristan. Bulgar’dan hepimiz usandık ve anlaşmayı da bu motivasyondan hareketle yaptık. Bizden önceki tüm hükümetler de bu teşebbüste bulundular zaten ama başarılı olamadılar. Okan’a nasip oldu. Macaristan’a savaş açılmasını da EDEN ısrarla istiyordu ancak bizim bu ülke ile içli dışlı olan çok fazla oyuncumuz var. Macar savaşından söz ettiğinizde bile bir anda üstünüze çullanan insanlar var. Sayıları çok az da olsa, siz hükümet olarak onları da dikkate almak zorundasınız. Yoksa kimse “savaşmayayım sevişeyim” dediğinden değil. Dengeler buna zorluyordu.

Dikkat edin bir kesim EDEN’i savunuyor, bir kesim EDEN’den emir almakla suçluyor, bir kesim Macar’a girilmesini, bir kesim İran’ı, bir kesim Rusya’yı, bir kesim İsrail’i, bir kesim ise Kıbrıs’ı işgal etmemizi istiyor. Halkın birlik olduğu tek komşumuz Yunanistan. Kimse oraya girilsin demiyor. Bir de çarprazlama tutarsızlıklar mevcut. Mesela EDEN’de durulmasını isterken, İsrail’e de girilmesini isteyenler var. Yine EDEN’den ayrılınmasını ama Rusya’ya girilmesini isteyenler var. Siz bu kombinasyonları istediğiniz kadar çoğaltabilirsiniz.

Maalesef toplumumuz, bir birlik ve beraberlik içerisinde değil. Herkes şahsi çıkarları için ya da keyfi yettiğince bir şeyler istiyor. Oyunu, “ülkem için oynuyorum” diyenleri, bu dönemden sonra samimi bulmuyorum. Hem ülkeniz için oynayıp, hem de 60 str için gerekirse EDEN’den çıkılmasını ya da başka tezleri savunamazsınız.

Şöyle havayı koklasak, kimin kimden ne çıkarının olduğunu, kimin kime düşmanlığı sebebi ile ülkeyi maceralara sürüklemek istediğini anlarız. Ama bu zahmete bile giremiyoruz. Daha dün ülkemiz işgal altındaydı ve cephelerde savaşacak kimseyi bulamıyorduk. Bugün bu kadar savaş isteyen adamlar, o zaman nerdeydiler mesela?

Herkes kadar ve belki herkesten çok ben de suçluyum savaş olmamasında. Hem belli bir yaşa gelmiş ve hayat tecrübesi daha fazla biri olarak, hem insanımızı daha iyi tanıyan ve başka ülkelerin insanları ile mukayese etme fırsatını bulmuş birisi olarak, Okan’a daha iyi telkinler salık verebilirdim ve maalesef vermeliydim de. İşte basiretiniz bağlanıyor bir yerde. Yapmak istediğinizi yapamıyorsunuz…

Sizce EDEN ittifakı olmamız gereken bir ittifak mı?Türkiye'nin liderliğinde bir ittifak kurulamaz mı?

Soruyu ikincisinden başlayarak cevaplamak lazım. Bir önceki soruda cevap verdiğim şekilde düşünelim. Bu kadar bölünmüş, bu kadar kendine yabancılaşmış bir toplum kime liderlik edebilir? Biz sürekli dengeleri değişen bir toplum olarak, liderliğini edeceğimiz ülkelerin dengelerini nasıl sağlayacağız? Bu sorulara makul cevaplar verirseniz, bunun olma ihtimalinin, bizim komşunun oğlu Mustafa’nın Mars’a gitme ihtimalinden daha düşük olduğunu görürsünüz. Yine de Allah’tan umut kesmek haram olduğundan ve Kur’an’ı Kerim’de Cenab-ı Hakk’ın İbrahim (asm)’ı ümitsizlik hususunda uyarmasından yola çıkarak, çok az bir ümit payı bırakılabilir. Ama itikat zarureti gereği bırakılır bu pay, ne kadar rasyoneldir tartışmaya açık.

İlk soruya gelecek olursak, şimdi bizim gibi parçalı bir toplumun, dünyada yalnız hareket etmesi mümkün müdür? Birlik sağlansa bile ne kadar sürer? Madem ki bu yeteneklere sahip değiliz toplum olarak, o halde bir ittifakın parçası olmak da zorundayız. Bizim diğer ittifaklarla ilişkilerimiz de maalesef hukuken nefret suçu kapsamında değerlendirilecek düzeyde. Gerçek hayat ile oyunu ayırt edemiyoruz ki, sırat-ı mustakim üzere olalım. Hepsiyle şöyle böyle bir hasetlik oluşmuş. O ittifaklar da bizi kabul etmez ya da kapıda süründürür. Madem reel ile oyunu ayırt edemiyoruz o halde bir örnek vereyim: ABD seyahatimde bir orta doğu uzmanı bana enteresan bir laf etmişti, “Türk halkı Türkiye’yi olduğundan büyük tasavvur ediyor” demişti. Bu da bir gerçektir hiç şüphesiz. Tüm bunlara rağmen liderlik vasıflarına ve kabiliyetine de sahip bir milletiz. Tutarsız gelecek belki ama böyle bir yönümüz de var. Bu yaklaşıma sahibiz ve bunla, bu telkinlerle büyümüşüz. Bugün Osmanlı’nın bu kadar tutmasının sebebi de bu değil mi? Onun için biz ne kapıda beklemeye ne de pasif bir üyeliğe de boyun eğmeyiz. Son tahlil de bu yüzden EDEN ittifakı bizim için çok uygundur. Yine bilmeliyiz ki vazgeçilmez de değildir. Bazen onurunuz için, silinmeyi göze almalısınız diye düşünüyorum. Bir gün böyle bir durum tezahür ederse o zaman düşünmek lazım bunu.

Son gelen görevlerden sonra görevi bitirmek için NE savaşı gerekti ve birçok ülkeye vekiller tarafından NE yasaları sunuldu.Bu NE yasalarının hiçbiri geçmeyince yurtdışına göçler başladı ve ülke güç kaybı yaşadı.İlk olarak bu dönem ki meclis hakkında neler düşünüyorsunuz?

Ülkemizdeki bu göç verme durumu yeni başlamamıştır ki. Geçen sene de göç veriyorduk. Romy’nin döneminde bir çağrıda bulunmuştu o. O çağrı ile biraz kıpırdanma oldu evet ama bu yine yeterli sayıda değildi. Bugün en çok eleştirenler ne kadar damage vurmuşlar bir bakmak lazım. Emeği az olanlar, çok olanlardan daha fazla sahip çıkıyor bu ülkeye. En azından lafta böyle. Bu bize mahsus bir ironidir.

Bu göçlerde herkesin payı var. Benim de içinde yer aldığım ve başarısız olan hükümetimizin, ilke ve prensiplerden yoksun muhaliflerin, neden Meclise girdiği hususunda hiçbir fikri olmayan MV’lerin, birbiriyle yardımlaşmayan oyuncuların, tek adam hegemonyasında idare edilen MU’ların, hiçbir şeyden haberi olmadan gazete açanların, bu gazetelerle halkı manipüle edenlerin, adil olmayan seçimlerin, otokontrole sahip olmayan kimselerin küfür ve hakaretle eleştirmesiniin vs vs. Tüm bunların bu göçe katkısı var.

Meclise gelecek olursak, artık prensip olarak Meclis hakkında hiçbir şey düşünmüyorum. Güç sorumluluk gerektirir. Güce sahipseniz ve bu sorumluluk da yoksa karanlık tarafa geçersiniz. Tıpkı Anakin Skywalker – Dart Vader ya da Dr. Jeykyll – Mr. Hyde örneklerinde olduğu gibi. Bir diğer deyişle kontrolsüz güç güç değildir. MV’ler bazen PM’de nasıl taktik-manevralar ve ayak oyunları ile dolaplar çevirdiklerini anlatıyorlar ve bunla övünüyorlar bana. Bir söz vardır, “Şecaat arzederken merdi Kıpti, sirkatin söyler” diye. Yani “Çingene’nin hırsızı kendisini hırsızlıklarını methederek över” diye. Bunları anlatıyorlar PM’de. Allah’tan utanıyorlar da alenen anlatmıyorlar diye avutuyorum kendimi.

Macarla antrenman savaşı için anlaşma yapıldığı duyuruldu.Verilen yasa geçti ancak Ukraynanın bölgeyi özgürleştirmesiyle NE düştü.Bu olayın gerçek sebebi nedir?Macaristanla anlaşma yapıldı mı?

Macar anlaşmasını duyurmak bana nasip olmuştur. ABD’den kariyer yönetimi uzmanlarını çağırsanız, “sbhttn hesabının kariyerini eksi yönde azalt, itibarını kaybettir deseniz”, o yaptığım duyuru kadar başarılı olamazlardı. Aslında olaylar göründüğü gibi değil.

Lafı belki çok uzatıyorum ancak bir aylık bir süreci bir saatte özetlemek de gerçekten zor oluyor. Sabredip okuyan varsa eğer, teşekkürümü alsın, gazete sahibi ile kendi arasında pay etsin lütfen. Okunması hususunda çok da ümitvar değilim işin doğrusu.

Bu süreç bir MV’nin Macaristan’a NE yasası vermesi ile başladı. Yasanın verilmesinin hemen arkasından MSB’de bulunan arkadaşımız Doctrine Dark bana telefonla bilgi verdi ve benim yönlendirmemle de diplomasiyi yürütmeye başladı. Bahsettiğim üzere Macar-Türk dostluğunun zedelenmemesi için hükümetin inisiyatifi dışında gelişen bu süreci, anlaşma kapsamına almak için temaslarda bulunmaya başladık. İlk anlaşma çok basitti. Misyon süresince iki taraf savaşacak, daha sonra herkes yerine geçecekti. EDEN bu esnada bizim Macaristan’a girmemizi boyuna istiyordu. Orda hükümet tek vücut halinde EDEN’in bu isteğine karşı durdu.

Ben Meclis toplantısına girdim ve anlaşmanın olduğunu, Meclisin NE vermesini istedim. Meğer ben gelmeden hemen önce Meclis İsrail’e NE verilmesi hususunda anlaşmış. Sevgili dostum TracyMcgrady bunu oylamaya sundu. İlk oylamada benim önerimi kabul edenlerin oranı fazla olmasına rağmen iptal edip yeniden sundu. Bir başka deyişle görevini kötüye kullandı. Buna rağmen yasa yeniden kabul edildi. Halen ayakta kalabilmeyi başarmış ne kadar MV varsa rica edip, NE verilmesini istedik ve ikinci NE verildi. Bu esnada anlaşmayı geliştirmek istedik. Benim makalede duyurduğum maddeleri sunduk. Topraklar Ukrayna’nın olduğu için evvela olnlarla anlaştık. EDEN’i bilgilendirdik. EDEN buna bozuldu hatta ismi önemli değil, EDEN komutasındaki yabancı bir hanımefendi bu sebeple istifa etmeye kalktı. Oralı olmadık. Sonra Macaristan ile görüştük. Macaristan tüm maddeleri kabul etti ve sadece 4. Maddeye şerh koydu. EDEN’e güvenmiyorlardı ve EDEN’in 1000 gold teminat vermesini istiyorlardı. Biz 4. Maddenin o halinde ısrarcı olduk. Başkanları da bu esnada mazeret beyan edip, uyumaya gitmişti. O yüzden görüşmeler bir sonraki güne sarktı. Ertesi gün ise görüşmeleri bizzat Okan yürüttü ve onun duyurduğu son anlaşma bizim lehimize kabul edildi. Bunun böyle olduğunun tüm ispatları elimizde mevcuttur. Tüm mesajlaşmalar ve loglar kayıt altındadır. Ancak bu anlaşmanın yalan olduğunu iddia eden arkadaşlar, bizden log isterken, Macarlardan istemediler buna dikkatinizi çekerim. Macar hükümetinin kendi kuyruğunu dik tutmak ve sinsi planlarını hayata geçirmek için verdiği cevaplara direkt itibar ettiler.

Burada bir mola verip, bir başka konuya geçmek lazım. Bu anlaşmanın yalan olduğunu iddia eden birkaç kişinin bazıları da Macar vatandaşı Türklerdir. Kendileri milliyetçi motivasyondan hareket ettiği ve Turancı oldukları iddiasındadır. Ben kısaca şunu söyleyeyim: Macarlar Türk filan değildir. Ancak ortak atadan gelmekteyiz. Türklerin ve Macarların atası Juan Juanlardır. Hun kelimesinin linguistiği de Juan Juan’dan gelir. Bunla ilgili bir çok kaynak verilebilir ama en önemlisi dünyaca meşhur Tükolog Jean Paul Roax’ın, “Historie du Turq” isimli büyük eseridir. Bu büyük bilim adamı Türklerin o dönem Avrupa’daki en büyük savunucusudur.

Ayrıca bugün Macaristan’da olsun, diğer Türk iddiasında olunan yerlerde olsun, Türklük nem gibidir. Varlığını hissettirir ama gözle görünmez. Bu yüzden Türk olduklarını iddia etmek de zordur. Yani bir Türk milliyetçisinin normal şartlar altında Macar’a değil Türk’e itibar etmesi lazımdır. Bunu şu yüzden anlatıyorum: Bu söyleme sahip bir şahsın dolduruşuna gelinmemeli, gemisine binilmemelidir. Bu gemi su alıyor. O arkadaşın milliyetçiliğini de bir gözden geçirmesi lazım. Bize de soramazlar mıydı? Her gün onlarca soruya cevap veriyorum, onlara vermeyecek miydim? Bir kere bize sormadan, karşı tarafa itibar etmek adaletli de olmaz. Yalan olduğunu iddia ettiler ama o iddiaları onları müfteri yaptı.

Bakınız anlaşmanın arkasından Macaristan Taurida bölgesinde isyan açtırıp, almıştır. Bu arkadaşlar da o savaşın ilk 5’lerine girdiler. Bunlar yayınlandı. Meseleyi merak edenler ya görmüşlerdir ya da açıp baksınlar.

Sorunuzdaki bir yanlışa da dikkat çekerim. Bölgenin özgürleşmesine Ukrayna değil, Macaristan sebep olmuştur. Üstelik de anlaşmanın hemen ertesi günü. Onların ellerinde tek kozu vardı, Taurida’yı özgürleştirmek ve sınırı kapamak. Biz dostluğumuza güvenip bu anlaşmayı yaptık. Onlar da o tek ama çok önemli kozu oynadılar. Şimdi siz bunda dostluktan söz edebilir misiniz? Ama bakın yine o anlaşma görüşmelerinde bulunan MV’leri bu ihanetin arkasından impech verdi. Kabineden istifa edenler oldu. Bunların hepsi belgelidir. Hatta Maredux shoutlarında açıkladı bazılarını. Ben de dileyen olursa gösteririm.

Tüm bunlara rağmen anlaşma yoktur demek, izan içerisinde izah edilemez ki. Ben tenezzül edip, bir makale açıp her şeyi yayınlamadıysam, muhatapların bu izan yoksunluğundandır.

NE düşünce meclis hükümetten bağımsız olarak ortak MPPlerimiz olan İsraile yasa sundu ve bu yasa geçti.Şu anda İsrail ile savaşıyoruz.Sizce bu doğru bir hareket miydi?Bize zararlı ne olabilir?

Bu saatten sonra artık ben neyin doğru neyin yanlış olduğunu tartışmak istemiyorum. Olan oldu ve İsrail’e NE verildi. Bu yasa ile birlikte Vaako eksik olmasın, İsrail ile görüşüp, olayı anlaşmalı bir NE yasasına çevirdi. Eğer bunu yapmasa EDEN ilk toplantıda muhtemelen bizim atılmamızı talep edip, oylamaya sunacaktı. Denilebilir ki Vaako Meclisin arkasını toplamıştır. Tabii o süreçte onu da küstürdüler ve makale açıp, siyasetten çekildiğini duyurdu. Dün bana Romy bir şey sordu. “Son bir yıldır siyasette olup, ülkeye küsmeyen kim var” dedi. Cevab veremedim.

Anlaşma ile birlikte, EDEN’in görmesi için bir makale açıp, olayların hükümetin dışında geliştiğini duyurdum. Altına miyop Meclis başkanımız TracyMcgrady “gereksiz bir makale” diye yazmış. Kendisi çok sevdiğim bir arkadaştır reelde. Diyorum ya oyunda basiretleri bağlanıyor insanların, ben de dahil. Kişisel husumetlerimizi kurumsallaştırıyoruz. O makale belki Türk oyuncular için gereksizdir ama EDEN için çok gerekliydi. Bana göre zaten başarısız bir hükümetiz. Başarısız olmuşuz. Bir de EDEN’den çıkmanın sorumluluğunu mu alalım yani? Biz icraatların arkasında durabiliyoruz ama NE’yi verenler onun sorumluluğunu kendileri üstlenecek miydi? Yoksa hükümetin hiçbir müdahalesi olmadığı o işin sonuçlarından da hükümeti mi sorumlu tutacaklardı?

Bu savaşın zararı bize ne olur? Anlaşma olduğundan EDEN’den çıkarılmayız. Belki bizden savaş masraflarının karşılanmasını talep edebilirler. Bilemiyorum. Artı zaten MPP’ler yenileneceği için ekstra bir 250k CC’de masrafımız olacak. Şuan için başka bir zarar görünmüyor. Ama hani dedim ya reelle oyunu karıştırıyoruz diye. Hem biz hem de İsrail, reeldeki gelişmelerin uzantısı olarak, bu savaşı nefret suçu kapsamında değerlendirilebilecek söylemlerle sürdürüyoruz. Oysa ki bu oyun iki tarafının oyuncularının birbirini anlamaya çabalaması için bir fırsat olabilecekken... Biz bu fırsatı tepiyoruz.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?

Elbette var. Siyasete soyunduk, don gömlek ortada kaldık. Anladım ki ben bu işin adamı değilim. Okan’a vermiş olduğum söz hasebiyle bu dönem duruyorum; sırf onu satmamak için. Dönem biter bitmez de başka bir yere göç edeceğim ve dönüp arkama bakmayacağım. Herkesi yıldırdılar, tiksindirdiler, küstürdüler. Böyle mi olmalı yani? Ben kaçıyorum, bu kaçıyor, o kaçıyor. Peki kim yürütecek bu işleri? “Sen yanmazsan/Ben yanmazsam/Biz yanmazsak/Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?”

Röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz.

Biraz uzun oldu ama tekrar edeceğim üzere, bir ayın özetini çıkardık. Bir yerde de nefs-i müdafaa ettik. Böyle önemli bir fırsatı bana verdiğiniz için esas ben teşekkür ederim. Bu sorulara cevap vermek için, 2.5 saatimi ayırdım. Umulur ki, birileri de çıkar 10 dakka ayırır ve okur. Selametle…

SHOUT

Başkan Yardımcısı Sbhttn ile Yapılan Röportaj
Tüm Merak Edilenleri Bulabilirsiniz.
http://www.erepublik.com/en/article/2132448/1/20





Tımarlı Sipahiler
Haftalık yapılan oplarıyla,sohbet ortamıyla,ordu içinde düzenlenecek şans oyunlarıyla beraber yeni üyelerini bekliyor.

Tımarlı Sipahilere buradan ulaşabilirsiniz..

Kanalımız: #sipahi (Üstüne tıklayarak kanalımıza ulaşabilirsiniz.