Sıfatın Tamlayamaması

Day 2,458, 18:10 Published in Turkey Philippines by klcahmet

Beyler yazayım mı diye sorduğumda o kadar yoğun ilgi gördüm ki kayıtsız kalamadım. Kendimi yazmak zorunda hissettim bi nevi. Hatta kesin yazmalıyım dedim. Bakın siz de hak vereceksiniz:




Sevgisiz, arkadaşsız, pirinçsiz ve adaletsiz bir yazı olamaz zaten. Bu dördünden yola çıkarak bişeyler yazmak isterdim ama kasıtlı bişey yapmayacam.

Zaman belirsiz olsun. Kesinlik bazen baskı yaratıyor. Hava güneşli olursa mutlu, karanlık olursa hüzünlü olmaya meylediyor insanoğlu. Ne hüznüm ne neşem var. Rölantiye almış, stabil bir şekilde takılıyorum.

denize karşı oturdum, çay içiyorum. deniz bazen dalgalı, hırçın bazen de çarşaf gibi hareketisiz. Arada rüzgar esiyor. Uğradığı topraklardan her duyguyu içine katarak gelmiş sanki. Rüzgar gibi geçti derler ya. Aynen öyle işte. Ay kendini gösterir gibi oluyor. Yakamozu tarife ne hacet.

Oldum olası sevemedim cümleleri tamamlamayı. Bir sıfat kullanıyorsun, aklına ne zaman tanımladığın şey gelse o sıfatın taşıdığı anlamlar geliyor. O anlamlara hapsediyorsun. Ben yakamoz diyeyim, gerisini sen anla. Yakamoz ya bu, o da rahat durmuyor. Kitliyor seni kendine. İçinde kim bilir, belki binbir renk. O an ne hissediyorsan, ne düşünüyorsan onun çağrıştırdığı renkleri görüyorsun. Renk konusunda da kısıtlama yok. İstediğin renge istediğin anlamı yükleyebilirsin. Mavinin denizi, siyahın dumanı hatırlatmasına gerek yok.

Gözlerim hafif bulanık görür. Aslına bakarsak gözlerim işine geldiği gibi görür. Benimle de ters gider çoğu zaman. Bir şeyi yakından görmek istersem, odaklanmak istersem seçemem. Bulanıklaşır. Olsun. Bu da işime geliyor. Bu konudaki düşüncelerimi zaten biliyorsun. Anlatıp tekrara düşmeyecem.

Yakamozu seyrederken garson gelip gidiyor. Bir iki direndim ama en son "beleşe masayı işgal ediyor. Bi bitmediniz!" bakışını farkedince edebimle bir çay daha alıyorum. Çay keyfi değildi ama zaman benim elimde ya, sıkıldım ve güneşin batışını izlemek istedim denizde. Güneş nazlı nazlı süzülürken uzaklarda, denizde tuhaf bir hareketlilik vardı. Fetih sonrası İstanbul gibiydi sanki. Yıpranmış, yorgun, tedirgin, güzel, gururlu ve asil. Dedim ya rüzgar uğradığı topraklardan içine her duygudan biraz katarak gelmiş diye. Ne ararsan vardı, hatır için yüzünü okşayan güneşin aydınlattığı denizde.

Yeni bir oyuncak bulmuş çocuk gibi sürekli zamanı değiştiresim vardı. Bi gözüm garsonda bi gözüm denizde. Yavaş yavaş güneşin batışını izledim. Önce ortalık kararır gibi oldu. "Gibi" olacak çünkü kesinlik sevmiyorum. Gibi olacak çünkü... "Tamam ver bir çay daha ver, ciğerim soldu çay içmekten." Hem neden çay? Bir latte içecek insan tipi yok mu bende ? Ya da tipinden bir insanın ne içtiği anlaşılabiliyor da ben mi geri kaldım bundan ? Bir çay yüzünden bütün dogmalarımı sorgulatmadan bana bir çay ver de git hadi.

Tost da istiyorum : / .

Üstümdeki gerginliği atmak için kulaklığı takıp biraz müzik dinlemek istedim. Uzun zamandır dinlemediğim bir şarkıya denk geldim. Denk gelmek de denemez. Bir zamanlar o şarkıyı beğenip telefonuma attığıma göre buna tam olarak denk gelmek denemez. Tam olarak bugün, bu saat ve bu dakikada, bu ruh haliyle karşıma çıkması için atmışım demekki o şarkıyı. Takdir ettim kendimi. Büyük iş başarmışım. O zamanlardan şimdiyi tahmin ederek böyle bir şey yapmış olmak kendi kendimle gurur duymama vesile oldu. En nihayetinde hiçbir şey boşuna yaşanmıyor, yapılmıyor ya da "denk" gelmiyor. Hem ne demiş büyük kaptan: "Hayatımda keşke dediğim an çok azdır çünkü bu hayatta yaşadığımız her şeyin bir sebebi vardır. Ve bu sebebler bizi hakettiğimiz noktaya ulaştırır." Senin de kulakların çınlasın kaptan.

Şarkıyı unuttum değil mi ? Bu aralar çok yapıyorum bunu : / . Çok büyük beklentin olmasın. Hayatında çokça dinlediğin bir şarkıdır. Tamam bağırma, verdim linki.

Şarkı ya da şiir gelince kapanışa yaklaşıldığını sen de hissettin biliyorum ama biraz daha devam edesim var.

Nerde kalmıştık ?
Hava karardı. Baya geç oldu. Eve dönme vaktim geldi diye düşündüm bi ara. Sonra öyle düşünmek istediğimi farkettim. İtiraf etmem gerekirse, bazen bağlayıcılık unsuru karar vermede çok yardımcı oluyor. Seçeneklerin az olması tercihi her zaman kolaylaştırır. Çetrefilli, alengirli şıklar olmadan çok rahat karar alabiliyorsun. Son çayı içmeme kararımda olduğu gibi ! Al mekanı da başına çal. Ben gidiyorum.

Eve giden yol biraz karanlıktı. "Elinde değil mi olm aydınlatsana ortalığı" dediğini duyar gibiyim. Evet elimde ama ben bu şehri akşamları daha çok seviyorum. Hem daha hikayem bitmedi. Bana biçilen rol, daha doğrusu benim kendi kendime biçtim diyerek teselli olduğum rolüm bitmedi. Tutarsa ikincisini bile çekerler valla. Reankarne olamadan gitmek istemiyorum. Hoş reankarne olmak için gitmem lazım. Her zamanki gibi teknik nedenlerden ötürü aradığım kişiye ulaşılamadı.

Sarhoşluk meslekmiş ve bütün sarhoşların mesai çıkışı o saate denk gelmiş gibi, otobüste ayık taklidi yapmadan kulaklığımı takıp yolu izledim. Bazen taşı toprağı izlemek, insanlardan çok daha fazla huzur veriyor. Son duraktan eve giden yolu son dakika golünü kaçırmış defans oyuncusu edasında yürüdüm. Kimse benden o gülü atmamı beklemiyor, insiyatif kullanarak ileri çıkmışım ama atsam kahraman olacam, kaçırdığım içinse sıradan bir defans oyuncusu olarak hayatıma devam edecem.

Bu konu bitmez. Dediğim gibi, isterdim bi gece sen anlat ben dinleyeyim. En dinlenmeye değerinden. Hoşçakal.

Ve tabiki sen, bu makaleyi buraya kadar okuyan arkadaşım. Gel bu şiiri birlikte dinleyelim:

- Sonuç olarak uzak duruyoruz ? - Tabiki