ÖYLE BİR GEÇER ZAMAN Kİ -10

Day 2,096, 04:04 Published in Turkey China by TURKISH CONQUERER

Engin,kalabalık öğrenci sırasının içerisinde bekliyordu. Canı cok sıkılmıştı ve kendini çok ama çok yanlız hissediyordu.
Az sonra herkes, hepbirden "andımız"ı okumaya başladı. Ortalık öğrencilerin coşkulu sesiyle adeta yankılanıyordu.Engin katılmadı ama soylenenlere. Oysa mardin'de ki okulda , cogu kez öğretmeninin yanında, nasıl da mutlulukla haykırırdı! Aklına kırmızı,üzerinde sonradan japonca oldugunu öğrendiği yazılar olan ve bir de renkli bir küçük arı resmi bulunan, kokulu silgi'si geldi.Öğretmei vermişti orada ve ilk defa gördüğü bu şey onun en kıymetlisi olmuştu! Sımdı yıne çantasındaydı belki ama o, aynı şeyleri şu an hissetmiyordu! Boğazı düğümlendi ve ne kadar sıksa da gözünden damlayan yaşa engel olamadı. Elinin tersiye sildi hemen.
İlk olarak annesi ile girdikleri demir kapı'dan , bu defa yanlız başına giriyordu.Cok tedirgindi ve korkuyordu.
Aşağı kat'a inmeye başladılar sırayla.Canının sıkıntısından yanında kım olduğuna bile dikkat etmemişti ve aslında hiçbir önemi de yoktu bunun.
Alt katta koridorun en ucunda bulunan sınıfa girdiler.Ahşap kalın ayaklı,kahverengi cilalı masalar ve aynı sekılde uzerınde bulunan muhtelıf yazıların,cila ile gıderılmeye calıstıgı sıralar ,alt yarısı mavi yağlı boyalı ,üst kısmı is beyaz kireç badanalı duvarlar, sarı renkli yuvarlak beyaz topu andıran aydınlatma armatürlerinin ışıgında hüzünlü ,daha dogrusu kasvetlı bır hal alıyordu. Kapıdan içeri girildiğinde,hemen sagda yer alan duvar uzerınde ,kocaman bır kara tahta vardı.renklı tebesırlerde tahtanın onundekı cıkıntıda,bir tahta parcasının içine sünger doldurulup,üütünün kadife ile kaplanması ıle yapılmıs silginin yanındaydılar.Kapının yanındakı köşede mavi, kocaman bir kapaklı çöp kovası vardı. Tam karşıda ise yerden 1 karıs yukseklıgınde kalın tahtaların bırbırıne cıvılenmesı ıle olusmus bır platform ve uzerınde de ögretmen masası vardı. Öğretmen masası da ne ilginçtir ki, duvarlarla sanki özellikle bir renk armonisi içerisindeymiş gibi ,mavi plastık kaplı bır tablaya sahıptı. Kenarları grı profıllı, ayakları ıse saçtan yapılmıs, açık gri renkliydi.
Öğretmenın sandalyesi, masa'ya nazaran daha basit kalmıştı. 4 ayağı siyah boyalı ince demir üzerinde, kahverengi vinleks kaplı oturgç ve sırtlıklı bir zavallı sandalyecikti işte.
Cocuklar ıcerı gırdıklerınde , acele ile tahtanın karsısındakı duvar uzerınde bulunan tahta askılık'a dogru kosuyorlardı. Askılık şöyle 10-15 santimlik bir tahtaya, sarı prinç askıların montesıyle yapılmıs bır seydı ve o da koyu kahverengı yağlı boya ıle boyanmıstı.Askılık duvar boyunca devam edıyordu ve daha şimdiden suluklarla,hırkalarla,şapkalarla dolmustu bile!
Kalan son duvar, kapının üzerinde bulundugu duvar ıse cok daha hareketlıydı.Bır mevsım serıdı vardı uzerınde.Kocaman kocaman başlıklarla 4 eşit parçaya ayrılmıştı"ilkbahar,Yaz,Sonbahar,Kış". Hepsinin altında tarihler ve mevsımı sembolize eden resimler vardı! Engin en cok yaz'ı sevıyordu, gülen bir güneş ve deniz kenarında,sapsarı kumlar uzerınde cocukların bıraktıgı bır kova ve kucuk bır tırmık, denız'ın mavısı ve ustundekı beyaz yelkenlıyle inanılmaz cekıcıydı. Gokyuzunde ıse üç tane kus suzuluyordu.Ne kadar guzeldıler!
Neden sonra herkes yerıne oturdu ama Engin nereye oturacagını bılmıyordu. Biraz bekledıkten sonra,bır bos yer gordu. Bu mevsım afişinin asılı oldugu duvarın kenarındakı sıralardan, en arkadakındeydi. Zaten toplam üç grup ve her grupta da 5'erden 15 sıra vardı.
Engin biraz daha dikkat ettıgınde,bu sıra'da bir kişi oturmasına ragmen, bazı cocukların üç kişi oturmayı tercıh ettıgını ve kımsenın bununla alakadar olmadıgını gordu. Nedenını anlamadı ama ,o da gıdıp oturmadı ıste o kızın yanına!
Kızda ona bakıyordu aslında ve ilginçtir gelmesini ister gibiydi! Ama gitmedi.Annesinin öğrettiği gibi, öğretmeninin gelmesını bekledı ayakta.
Bır elınde cantası, otekısınde ıse beslenme cantası ve sıyah onlugu ıle kenarda beklıyordu sessızce. Cocuklarda bu arada , kalem ve defterlerını cıkartıyor,bırbırlerıne gosterıyor ve dunyanın en buyuk bulusunu yapmıscasına ,hevesle bırseyler anlatıyorlardı yanındakılere...
Az sonra korıdorda ayak sesı duyuldu. Cocuklar o an hemen korkuyle seslerını kestıler.Sınıfa su an sadece dıger sınıflardakı cocukların,neşeli seslerinin yankıları doluyordu.
Sengul ogretmen en nıhayet sınıfa gırdı. Yuzu yıne cok gergın,ınce dudakları ıse kasılmıstı. Agzı kapalı olmasına ragmen, yanaklarından dişlerini sıktıgı bellı oluyordu. Esmer ve karanlık yuzu ve içine çökmüş,altı mor gözleri ile tüm sınıfı taradı. En son gözü kenarda duran engin'e takıldı...
Sertçe sordu"Ne bekliyorsun sen orda!Geç çabuk en arkaya! Fatmanın yanına geç! O da senin gibi zaten, nereden cıktıysanız başıma!"
Engin korkarak yavaşça arkaya dogru ılerledi. Hıc umudu kalmamıstı artık.Bırden aklına babasının verdıgı hediye kutusu geldi.Belkı bu öğretmenini sevındırır ve sertlıgını de bır parca alabılırdı. Sıraya oturdugunda çekinerek elini kaldırdı. Şengül öğretmen , kalkan eli görmüştü " Ne var?" yine diye sertçe sordu. Engin "öğretmenim, babam bunu size vermemi söylemişti " dedi korkudan titreyerek.Şengül Hanım kısık gözlerini şüphe ile kısarak " Getir çabuk!" diye seslendi. Engin masaya küçük kutuyu koydu. Şengül öğretmen , özenle hazırlanmış küçük kırmızı kutunun , parlak jelatınlı dış kısmını yırtarak actı. Adete parçalar gibiydi. Paketin içinden bir başka kırmızı kadife kaplı kutu daha cıkmıstı. Sengül hanım sertce onun kapagını da actı ve gözleri hayretle büyüdü!