Neden HAYIR - 1 : Bir Varmis Bir Yokmus

Day 3,353, 17:58 Published in Turkey Turkey by Walpole

Sevgili eTc’daslarim.

Baktim makale yazmayali uzun zaman gecmis, eRep’te dise dokunur makale artik tek tuk cikiyor, oyun baygin, gundem civcivli, yeni bir makale serisiyle karsiniza gelmek, ortami az da olsa senlendirmek istedim. Birincisini simdi okuyacaginiz makaleden kac tane daha cikar hicbir fikrim yok, gorelim Mevlam neyler, neylerse guzel eyler! Vira bismillah!



Bir varmis bir yokmus.

1600’lu yillarin basinda Hollanda diye bir memleket varmis. Bu memleket Ispanya’ya karsi verdigi 80 yillik bagimsizlik savasini yeni kazanmis, kendi harap ama denizcileri gozupek bir memleketmis.

Bizim Konya buyuklugundeki bu memleketin denizcileri buyuk bir hizla dunyanin en uzak koselerine kadar, ozellikle uzak Asya’ya mal goturup mal getirmeye baslamislar.

Ticaret cok karliymis. Rotterdam’dan ayrilan bir gemi uzak asyayi dolasip 2 sene sonra eve ici ipek ve baharat dolu olarak geri dondugunde sermayenin 3-5 kati kar elde edermis.

Ticaret cok karliymis ama riski de cok fazlaymis. Gemilerin hic de azimsanamayacak bir kismi ya yolda batarmis, ya korsanlarca soyulup sogana cevrilirmis ya da mallar yolda cururmus.

Kisacasi, tum varini yogunu uzak asyaya bir gemi gonderip koseyi donmek icin yatiran cevval bir tuccar icin ucu olum kalim meselesi olan kabuslarla dolu 2 seneye donusurmus bu macera.

Hollandalilarin kafasina bir gun dank etmis, amq biz niye boyle sancilaniyoruz diye.

Dusunmusler ki: 1 tuccar tum varini yogunu 1 gemi gondermek icin harciyacagina, 10 tuccar biraraya gelsin, herbirinin %10 hisseye sahip oldugu 1 gemiyi gondersin.

Boylelikle, evvelden tum varligiyla 1 gemi gonderebilen tuccar, herbirinde %10 hisseye sahip oldugu 10 gemiyi gondermeye baslamis.

Ve iflas kabusu sona ermis. Zira gonderilen 10 gemiden birkaci batsa ya da korsanlarca soyulsa bile, tuccar totalde hala karli bir is yapar hale gelmis.

Hollandalilar bu icatlarina “sirket” adini vermisler.

Bu icat oyle basarili bir icatmis ki, bizim Konya buyuklugundeki bu yeniyetme memleket kisa surede Avrupa’nin deniz ticaretinin yariya yakinini kontrol eden zengin bir ulke hale gelmis.

Hikaye burda bitmemis tabi.

Bu icattan kisa bir sure sonra, bu kez Ingiltere’de “sigorta” diye birsey icat edilmis, risk daha bir genele yayilarak bireylerin ya da sirketlerin iflas ihtimali daha bir azaltilmis, derken “risk yonetimi” dedigimiz bilim dali ortaya cikmis, cikmakla kalmamis, modern ve refah duzeyi yuksek toplumlarin kulturunun bir parcasi haline gelmis.

Yillar yillari, asirlar asirlari kovalamis. Hollandalilarin sirket’i icadinin uzerinden 400 sene gecmis.

Sene olmus 2017.

Turkiye denilen bir ulkeyi 15 senedir tek basina yoneten bir parti varmis. Bu parti hem mecliste ezici cogunluga sahipmis, hem lideri basbakan olarak hukumetteymis, hem de dogal lideri cumhurbaskani olarak devletin basindaymis.

Ama bu parti dertliymis.

Zira meclis-hukumet-basbakan-cumhurbaskani duzlemindeki cok basliliktan sikayetciymis.

Dermis ki bu parti:
1- Cumhurbaskani devletin basi olmanin yani sira hukumetin de basi olsa,
2- Meclisin yetkilerinin bir kismi bu Cumhurbaskanina devredilse,
3- Bu super yetkili cumhurbaskani yuksek yargi organlarinin uyelerini tek basina atasa
4- Ve boylelikle yargi hukumetin ayagina bir daha hic dolanmasa
5- Bu super yetkili cumhurbaskani normalde bagimsiz olmasi gereken kurumlara istedigi atamayi yapabilse
6- Kendi kafasina gore atadigi bakanlarla ulkeyi diledigi gibi yonetse
7- Ve bir Allah’in kulu bu icraatlerden herhangi birisine gik bile diyemese

“NE KOLAY YONETILIRDI BU ULKE, NE HIZLI ALINIRDI KARARLAR, NE CABUK GELISIRDI BU EKONOMI, NE KADAR HIZLI DUNYANIN EN BUYUK 10 ULKESINDEN BIRI OLURDUK!

Uzun lafin kisasi sevgili eTc’daslarim, istedikleri sey suymus:

Tum sermayeyi (tum ulkeyi) tek bir gemiye (tek adam idaresine) yukleyip, sonu mechul, kabuslarla dolu, uzun ve riskli bir yolculuga cikarmak.

Seviyesini yakalamak icin yirtindigimiz refah toplumlarinin HICBIRISININ bulunduklari yerlere boyle riskli bir yolculuk sonucu ULASMADIGI soylenmis kendilerine.

Dinlememisler.

Gucun yasama-yurutme-yargi arasinda kesin hatlarla paylasildigi, bu guclerin birbirlerini kontrol-denge mekanizmalari dahilinde didikleyerek buyuk hatalari islemekten alikoydugu adina kuvvetler ayriligi dedigimiz sigortali rejimin gerekliligi anlatilmis.

Yuz cevirmisler.

Kuvvetler ayriligi yanisira toplumsal yasamin mihenk tasi niteligindeki universitelerin, kamu tesekkullerinin, devlet kurumlarinin faaliyet bagimsizligi onemli denmis.

Sus lan demisler.

Bu da yetmez. Demokratik toplum icin ozgur basin sart denilmis.

Basinin %90lar mertebesindeki kismini bir havuza doldurup, icine kopekleme atlamislar.

Ve en nihayetinde gaflet mi, delalet mi yoksa hiyanet mi icinde oldugu muallak bir muhalefet liderlerini de kuyruklarina takarak “tek adam” rejimini getiren anayasa degisikligini mecliste hile hurda ile oylatarak referanduma sunmayi basarmislar.

Gokten 3 elma dusmus.

Birincisini, bu hikayeyi okuyup referandumda HAYIR diyecek panpalarim turta yapip afiyetle yemisler.

Ikincisini, bu hikayeyi yazan Walpol diyette oldugu icin isirarak yemis.

Ucuncusu ise, bu hikayenin anafikri olan gercek Bilal’in anlayacagi basitlikte ve butun netligiyle ortada olmasina ragmen, ister nohut beyinli olmaktan, ister ideolojik dar goruslulukten, ister koyunluktan, ister yalakliktan nedeni ne olursa olsun referandumda EVET diyeceklerin g**une girmis.

Bir sonraki makalede gorusmek uzere.

Saglicakla kalin.

Walpole.