3 Mayıs Türkçüler Günü

Day 3,816, 17:46 Published in Turkey Turkey by The Wolf Ozdag

3 Mayıs 1944 Türkçülük-Turancılık davasıdır.Öncelikle çok yapılan bir yanlışı düzelteyim.3 Mayıs Türkçülük günü değil "Türkçüler Günü"dür.
Atsız bir yazısında şöyle yazıyor :

"Bundan sonra 3 Mayıs Türkçülerin günüdür. O'na bir bayram diyemiyeceğiz. Çünkü yıllarca süren büyük ızdırabımız o gün başlamıştır. O'na bir matem demek de kabil değildir. Çünkü bunca sıkıntıların arasında bize büyük bir imtihan vermek, yürekliyle yüreksizi er meydanında denemek, yahşi ile yamanı ayırmak fırsatını vermiştir. O güne kadar tehlikelerden gafil bir çocuk toyluğu ile yürüyen Türkçülük 3 Mayıs'ta gafletten ayılmış, maskelerin arkasındaki iğrenç yüzleri görmüş, can düşmanlarını tanımış, dost sandığı hainleri ayırt etmiş, hayalin yumuşak bulutlarından gerçeğin sert topraklarına düşmüştür.

Böyle sağlam bir sonuca varmak için çekilen bunca sıkıntılar boşa gitmiş sayılmaz. Bundan dolayı biz 3 Mayıs'a Türkçülerin günü deyip çıkıyoruz."




Peki Neden Böyle Bir Olay Yaşandı?

Sabahattin Ali Esirler adlı piyesi için Hüseyin Nihal Atsız'dan kahraman önerisi istiyor.Atsız da bu piyesi için Kür Şad karakterini kullanmasını öneriyor.Sabahattin Ali'nin Kür Şad karakterini zavallı ve aciz bir şekilde kullanmasından Atsız rahatsız oluyor ve araları bu olayla açılmış oluyor.

Atsız dönemin başbakanı Şükrü Saracoğlu'na açık mektup yazarak solcuları ve komunistleri şikayet ediyor.Bu mektupları Orhun dergisinde yayınlıyor.İkinci mektupta isim de veren Atsız,Sabahattin Ali'ye vatan haini dediği için Sabahattin Ali tarafından hakaret davası açılıyor.

Atsız Neden Şükrü Saracoğlu'na Şikayet Etti?

Dönemin Başbakanı Şükrü Saracoğlu 5 Ağustos 1942'de TBMM'de yaptığı konuşmada şunları söyler:
"Biz Türk'üz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız.
Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar bir vicdan ve kültür meselesidir. Biz azalan veya azaltan Türkçü değil, çoğalan ve çoğaltan Türkçüyüz. Ve her vakit bu istikamette çalışacağız."

Geçmişte söylenen bu sözlerden dolayı sonuç alacağını düşünen Atsız şikayetinin olumlu yanıt alacağını düşünmüştür.Fakat Şükrü Saracoğlu kayıtsız kalmıştır.



Atsız-Sabahattin Ali Meselesinde Neler Gelişti?
Atsız,Sabahattin Ali'ye mektubunda ;
Biz Türkçülerle siz komünistlerin, fikir sahasında anlaşmamıza imkan olmadığı için, toplu bir halde,yumruklarımızın hakkını vererek çarpışmamız pek hoş olurdu. Çünkü fikirlerin halledemediği davaları kan halleder.

Gerçi komünistler bu yiğitliği gösteremez. Fakat benim sana gayet samimi ve erkekçe bir teklifim var: Sen yedek subay olduğun için süngü kullanmasını bilmen icap eder.Bu davayı kökünden halledebilmek için benimle, şehirlerden çok uzak bir yerde süngü ve kılıçla bir ölüm-dirim çarpışmasını göze alacak kadar yüreğin var mı?

Biz birbirimize ölüme kadar düşmanlık güdecek olan iki zümreyiz. Fikir savaşından bir sonuç çıkmadığını biliyorsun.Herhalde senin de istediğin “bir şeyler” yapmalıyız.Türk gençliğini roman ve hikaye ile zehirlemekte devam etmene engel olmak için sana bu teklifi yapıyorum.Fikir sahasında bizimle boy ölçüşemezsiniz.Fakat gizlice bazı kimseleri kandırabilirsiniz.Bunun da önüne geçmek için sana en şerefli iki silahtan biriyle, ikimizden biri ortadan kalkıncaya kadar,vuruşmayı teklif ediyorum. Bilmem ki bu şerefi de tepecek misin?

Sabahattin Ali bu mektuba cevap vermez.Mahkeme günü salonda "Eğer benim vatan haini olduğumu kanıtlayacak bir yazımı bulursanız bir daha yazı yazmayacağım." diyerek yanıt vermiş olur.

Mahkeme Günü Neler Yaşandı?
26 Nisan 1944’te Ankara”da başlayan ilk mahkeme, dönemin üniversite gençliği tarafından hınca hınç doldurulur. Bu yoğun kalabalık ve tezahürat karşısında Mahkeme heyetinin içeriye pencerelerden girebildiği söylenir.Bunun üzerine mahkeme 3 Mayıs 1944'e ertelenir.

Mahkeme 3 Mayıs 1944'e ertelenir. Ne olduysa davanın ikinci celsesi 3 Mayıs 1944 günü olur. 3 Mayıs 1944'te Türk gençliği bir volkan gibi patlar. Türklük ülküsüne ve onun ideolojik lideri, hocası Hüseyin Nihal Atsız”a sahip çıkmak için Ankara Adliyesinin koridorları, salonları doldurulduğu gibi adliyenin önü de yüzlerce genç tarafından doldurulur. Topluluğun bir kısmı adliyede Atsız'ı yalnız bırakmazken diğer binlerle ifade edilen büyük bir topluluk Ulus Meydanına doğru protesto yürüyüşüne geçer.

İsmet İnönü'nün Görüşleri Ne Doğrultudaydı?



Yıl 1944, Mayıs ayının 19’u. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Gençlik ve Spor Bayramı dolaysıyla yaptıkları konuşmada şöyle diyordu:

”Turancılar, Türk Milletini bütün komşuları ile onarılmaz bir surette derhal düşman yapmak için bire bir tılsım bulmuşlardır. Bu kadar şuursuz ve vicdansız fesatçıların tezvirlerine, Türk Milletinin mukadderatını teslim etmemek için elbette Cumhuriyetin bütün tedbirlerini kullanacağız. Fesatçılar, genç ve çocukları ve saf vatandaşları aldatan fikirlerini millet karşısında açıktan açığa münakaşa edemeyeceğimizi sanmışlardır. Aldanmışlardır ve daha çok aldanacaklardır."

Dava Nasıl Sonuçlandı?
İsmet İnönü'nün bu konuşmasından sonra başta gelen Türkçüler İstanbul'da toplanıp gözaltına alındılar ve tabutluklara atıldılar.
Uzun işkencelere maruz kalındıktan sonra yargılanmak üzere mahkemeye çıkarıldılar.Mahkeme sonucunda 13 sanık beraat ettirilirken bazı sanıklar 10 yıla kadar hapis almıştır.H.Nihal Atsız 6,5 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır.

Ancak, dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye rağmen dava Askeri Yargıtay’a taşınmış ve Askeri Yargıtay, “1 Numaralı Örfi İdare Mahkemesi tarafsızlıktan ayrılmıştır. Mahkeme 2 Numaralı Örfi İdare Mahkemesinde görülmelidir.” diyerek kararı” usul ve esas yönünden” bozmuştur. Sonrasında bütün sanıklar beraat ettirilmiştir.

3 Mayıs İlk Ne Zaman Kutlandı?
3 Mayıs'ın ilk yıldönümü 1945 senesinde o sıralarda Tophane'deki Askerî Cezaevinde tutuklu bulunan bir grup Türkçü tarafından örtüsüz bir masa etrafında yapılan bir toplantı ile anılmış,daha sonraki yıllarda ise çeşitli törenlerle kutlanmış ve Türk milliyetçilerinin bir geleneği Türkçüler Günü oluşmuştur.

Sloganı : "Bir gece ansızın gelebiliriz
Bu kadar yürekten çağırma bizi"

Atsız,Selam şiirinde şu dizeleri kuruyor :

Vaktiyle bir Atsız varmış derlerse ne hoş!
Anılmakla hangi ruh olmaz ki sarhoş?

Vaktiyle Bir Atsız Varmış!