Yazmak

Day 1,900, 11:08 Published in Turkey Turkey by tiryakihasanpasha

Dünya'nın ilk yazarı milattan önce yüzbinlerde yaşamış olan bir mağara adamıydı. Teknik olarak ressam sayılsa da bu arkadaş aslında bir yazardı. Onun alfabesi şekiller ve resimlerdi. İlk alfabe; resimler ve şekillerdir.

Mağaranın baş erkeği değildi, diğerleri gibi sıradandı. Baş erkek, o ve diğerleri her gün taştan mızraklarını taşlarla bileylerler, iplerini hazırlarlar ve sonra ava çıkarlardı.

Av, bir iş olduğu gibi bir eğlence de sayılabilirdi. Bir oyunda ne varsa, bu av işinde de o vardı. Avın sonunda mamuta son darbe vurulduğunda, mamut iniltiyle yığıldığında, başına toplanıp sevindiklerinde, bağlayıp, sırtlayıp mağaranın yolunu tuttuklarında o haz herşeydi. İşte bu sırada mırıldanma türünden de olsa ilk "şarkı" icat edilmeliydi, ama konumuz bu değil.

Kadınlar çocuklara bakar, onları besler, yaşlı erkekler de çocuklarla hoşça vakitler geçirir aynı zamanda mağarayı korurlardı.

Esas oğlan "Muğh"... Reis onu böyle çağırırdı.

Yine bir gün bir mamut avı sırasında adamlar mamuta öldürücü darbelerle bayağı bir yaralamıştı. Son darbenin vurulması gerekiyordu. Ancak mamut ön tarafından yaklaşanları kan kaybına rağmen dişlerini hızla sağa sola sallayarak korkututyor, savuşturuyordu.

Reis Muğh'a bağırdı;

"Muğh!"

Muğh mamutun tam arka çaprazından yaklaşık beş metre uzaktaydı, diğer bütün erkekler ise ön taraftaydı. Reis bir daha seslendi.

"Muğh! Heooğğğ!"

Heoğğ kelimesi ise "arka, arkadan, arkadan gel, arkadan yürü, arkadan saldır, sonra, yarın, akşam, karanlık vs" gibi yaklaşık yüz kelimenin anlamını içerirdi.

Muğh reise baktı, diğerlerine baktı, diğerleri de ona bakıyorlardı, endişe anlaşılır birşeydi, Muğh anlıyordu ve zaten biliyordu; bu bir takım oyunuydu.

Muğh sarmaşık zemininde hızlı adımlarla hedefe yöneldi, kendisiyle bir bütün olan mızrağını usulüne göre elinde hamlesine adepte ederek, mamuta sapladı! Mamut debelenmesini şiddetlendirdi. Diğerleri de ön taraftan biraz daha yaklaştılar. Muğh mızrağı iyice soktu. Ama dengesini de kaybetti. Sağa ayağını bastığı yer sarmaşıkların kamufle ettiği bir yamaç boşluğuydu.

Beş metre derinliğindeki yamaçtan sağını solunu dallar yırtarak yuvarlandı. Kürkü bile parçalanmıştı. Hızla ayağı bir taş çukuruna girdi. Ancak öyle durabildi.

Diğerleri zaten ölmüş olan mautu bırakıp aşağı indiler, orman tuhaf yer, anında birisini bulmak kolay değil. Ama Muğh korkunç acılarla bağırdığı için bulma işi zor olmadı.

Muğh'un bacağı kırılmıştı.

Taş devrinde 'kırık' demek hiç iç açıcı birşey değildi.

Sekiz adam sopalara bağladıkları mamutu omuzlarından tutarak önden, Muğh bir adamın sırtında arkalarından, reis onların arkalarından, diğerleri de en arkadan yürüyerek mağaranın yolunu tutmuşlardı.

Muğh acıdan inliyor, canı acıdıkça kendisini taşıyan sakallarını, boğazını kolaraıyla daha çok sıkıyor, böyle olunca da taşıyan adam hırlanarak zar zor nefes alıyor, bata çıka yürümeye çalışıyordu. İlk "küfür" burada icat olmalıydı. Hatta Muğh şarampole yuvarlandığında? Ama konumuz bu değil.

****

Muğh artık kadın gibi tüm gün mağarada oturuyordu. Sabahları yine o da erken kalkıyordu ama ava gidiş hazırlığı yapan adamları izliyordu. İmrenerek bakıyordu herşeylerine.

Mağarada kadınlar artık onunla beraber olmak istemiyordu. Çocuklar onla şakalaşıyorlardı. İster istemez o da eğlenmeye çalışıyordu, çalışıyordu ama işte neyse.

Onunla artık pek kimse iletişime geçmiyordu. Mağaranın yaşlıları bile ondan daha var idiler ortamda.

Muğh anlam veremiyordu. Bu, insanlık tarihinin ilk anlam verilememesi olayı olabilirdi pekala.

İçinde bir şeyler eziliyordu ama derdini anlatamıyordu, dilleri zaten on beş kelimeden ibaretti. Gerçi on beş milyon kelime olsa ne farkederdi ki?

İsimsiz bir mağara kadınının arada bir onun başını, saçlarını, sakallarını okşaması ise tarihin ilk melodramını teşkil etti. Şekillenen bu melodram ise dertlere çare olmadı. Gerçek ise; sakat, işe yaramaz, kürkü bile yırtık bir mağara adamının varlığıydı. Ve olduğu gibi, öyle hüzünlüce duruyordu.

*****

Günlerden bir gün, uzun süredir mağara duvarına dayalı mızrağını eline aldı. Ve duvara, dikkatlice blirlediği bir noktaya, düzgün bir şekilde vurdu. Bir daha, bir daha... Bir insan çizmişti oraya! Bir tür cinali, çubuk adam ya da çöpadam. Ama sağlıklı bir çöpadam!

Çocuklar hayretle ona bakıyorlardı.

Muğh durmak istemedi. Mızraklı adamlar çizdi, mamutları çizdi, av, orman... Eve dönüşü yazdı diğer sayfa olan diğer duvara. Ne gördüyse yazdı.

Garipsediler. Ama kızan da olmadı mağarada ona.

Muğh, insanlık tarihinin ilk yazarıydı. Ve sadece onun gibi olanlar yazma eylemine yöneldiler ondan sonra. Sadece onun gibi olanlar.