deniz gezmiş

Day 2,262, 10:54 Published in Turkey Romania by bahattin oral

Bu tezin temeli insanın kötü niyetli olduğunun düşünülmesidir. Ama bir canlı türüne iyi ya da kötü nitelendirmesi yapmak yanlıştır. Tüm canlıların temel güdüsü varolabilmek ve yaşamlarını sürdürebilmektir.
Bu nitelendirme ise yani 'insan doğası' diye nitelendirilen şey ise, mevcut düzenin koşullarıyla oluşur. Kimi düzenlerde insan doğası bencil olabilir, kimi koşullarda ise daha fedakar, paylaşımcı bir 'doğaya' rastlayabiliriz.
Ama eğer işin en temeline inmek istiyorsak, insanın genetik kodlarında kabile, birlik vardır. Geçmiş çağlardan bugüne dek insan daima bir topluluk ile hareket etmiştir, daima yanında birilerini arar. Hatta "Yalnızlık allaha mahsustur." diye bir deyiş dahi vardır.
Nitekim toplumsal tepkiler de bunu doğrular niteliktedir. Bencillik kabul görmez, dışlanır. Fedakarlık ise hayranlık uyandırır, insanlar o fedakar insanları idolleştirir.
Aslında zaten emperyal güçler de bu durumun farkındadır ve bir yandan bu bencilliği pompalarken, diğer yandan da toplumcu, kollektivist güdülerinize hitap ederler.
"Ülken için yapmalısın... Gelecektekiler için çalışmalısın... Demokrasi için savaşmalısın... Irak halkını kurtarmalısın..."


İşin tarihi tarafına da bakacak olursak, ilk hominid (insansı) tür bundan yaklaşık 2-3 milyon yıllık bir geçmişe sahiptir.
Homosaphiensin 200.000 yıllık bir anatomik geçmişi varken, modern davranışlarını 50.000 yıllık önce kazanmıştır. Üstelik tarım toplumu, yani yerleşik düzene geçiş, yani en anlaşılır tanımıyla insanlarının bencilliğinin sebebi olan özel mülkiyetin yaklaşık 12.000 yıllık bir geçmişi vardır.
Yani 2 milyon yılın sadece 12.000 yılında bahsettiğiniz bencilliğin temeli ortaya çıkmıştır. Geri kalan sürede avcı-toplayıcı düzen var olmuştur. Kısaca insanlık tarihinin çok büyük kısmı kollektivist, toplumcudur.

Çoğu insana bunun mantıklı gelmesinin sebebi ise kapitalizmin aralıksız pompaları ve bozulmuş toplum ahlakıdır.
"Bu devirde kimseye güvenilmez." lafı bu durumu kanıtlar niteliktedir. Kapitalizm önce insanları satın alıp güvensizlik ortamı yaratır, bunu basın-yayın organlarıyla globalleştirir. Daha sonra ise bunu "insan doğası" olarak pompalamaya başlar.


Başka bir konusu ise "insan doğası"nın ne derece sabit olduğudur.
Sizin de bildiğiniz gibi aslında insan doğası diye tanımladığımız şey tarihin her döneminde değişmiştir, birkaç basit örnekle çok daha anlaşılır olacaktır.
-Amerikan iç savaşını milat olarak kabul edersek, 1861 yılından önce neredeyse tüm dünyada kölelik gayet doğaldı.
-Yerleşik düzene geçilmeden önce 'özel mülkiyet' anormaldi, üstelik bu kızılderili toplumunda çok daha yakın tarihe kadar devam etti.
-Çok az ilgilenenler bile bilir, öyle meşhurdur ve topluma işlemiştir. Roma döneminde eş cinsellik neredeyse üst kademe insanların hepsinde görülen bir şeydi. Ama daha sonra eşcinselliğe dünyanın algısı iğrenç ve aşağılık bir şey derecesindeydi.
-Kadınlar bir çok toplumda insan yerine konmuyordu.
Kısaca "insan doğası" diye nitelendirilen şeyler aslında toplumsal yaşantı ve dayatmalarla, üretim ilişkileriyle ortaya çıkan davranışlardır.

Bu noktada Marx'ın şu 'ibretlik' cümlesini paylaşmadan geçmeyeyim.
"İnsan özü tek tek her bireyin doğasında bulunan bir soyutlama değildir. Bu öz aslında, toplumsal ilişkiler bütünüdür.”


Değinilecek son bir konu kaldı o da zaten insanın kendi doğasını dönüştürme kabiliyetidir. Sadece orman kanunlarına bağlı olarak yaşadığımızı gerçekten düşünen var mı? Öyle olsaydı şu an nasıl bir dünya olurdu? Eğer böyle kabul edersek kültürü, uygarlığı nereye koyacağız? İnsan gelişimi dediğimiz şey burada ortaya çıkmıyor mu?


Ancak insanların günümüz kapitalist koşullarıyla bencilleştiği de aşikardır. Ama bunun nedeni insanın doğası değil, zorunlu olarak içinde bulunduğu koşullardır. Sosyalizm bencilce davranmaya iten koşulların ortadan kaldırılmasını amaçlar...