BABAM VE BABALAR GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN

Day 1,671, 04:13 Published in USA Turkey by Kutluk Bilge Kul leventdummuzi

Bir oyun. Cicili bicili kutusu, üzerinde Bursa nın en güzel semtlerinin
isimlerini, istasyonlarını, hatta elektrik idaresi ve sular idaresi gibi
yaşantımızda yer alan her türlü ögeyi şematik olarak barındıran, kalın
kartondan oyun platosu, kırmızı, yeşil, sarı plastikten yapışmış, boy boy
evleri, şans kartları ve küçük masum oyuncak paraları ve zarları ile bir
oyun. Bu oyunda herşey düşünülmüş. Trafik cezaları, güzellik yarışmaları,
hastane masrafları, vergiler, aylıklar, yakınlardan kalan miras,
piyangolar… İlkokul çağlarımızda zevkle, hırsla, acımasızca oynadığımız,
sonunda kaybedenleri, ”oyun bu, kazanmak da var, kaybetmek de” diye
teselli ettiğimiz bir oyun.

Yaşam oyunu bu aslında. Doğduğumuz günden beri bize öğretilmek istenen.
Amaç sadece kazanmak. Daha çok, daha da çok.

Ve işte o kum saati, ilk nefesimizden beri yanıbaşımızda duran. Çevir,
aksın. Başlasın düşmeye birbiri ardına kum taneleri, herbiri
yaşadıklarımızın birer simgesi. Öylesine hızlı ki o akış, nefes bile
alamıyoruz, düşmeden yan yana iki tanesi. Sayamazsınız, tutamazsınız
ellerinizle. Durduramazsınız o akışı isteğinize göre. Şaşkınlıkla
izlersiniz, kum tanelerinin birbiri ardına akışını. En iyisi bakmamaktır
yukarıda ne kadar kaldığına. Bu bir oyun. Ya oyunun içindesin, ya da
dışında. Seçim senin. Oyun kuralları baştan belli. Güçlü olan kazansın.
Yesin yutsun bütün güçsüzleri. Güç mü? Zeka, hırs ve zar. Muhteşem üçlü.
Sevgi yok, hoşgörü yok, saygı yok. Sadece kazanmak var bu oyunda. Çürük
elmalara yer yok. Ayrılacak onlar ta en baştan.

Ya siz, oyuna girmeyenler…

Hep güzel bir cümle kurmak istersiniz. Yaptıklarınızla, uğruna
savaştıklarınızla, onardıklarınızla, yıktıklarınızla, kısacası yaşamınızla
güzel bir cümle kurmak. Hem kulağa hoş gelen, hem de derinliği olan. Öyle
ki, üzerine sayfalarca yazı yazılsın başkalarınca. Sizin yüklediğiniz
anlam bambaşka olsa da. Hani lise yıllarında Edebiyat dersinde okuduğumuz
şiirler gibi. “Şair burada ne demek istemiş?” Bir sürü parmak kalkar
havaya. Herbirimiz farklı bir şey söyler. Hiçbiri değildir doğrusu.
Kızarız için için şaire, “doğru dürüst” söylemediği için meramını. Aslında
önemli olan, kendi “demek istediği”nden çok bize hissettirdiğidir biraz
da. Şairin demek istediğini tam olarak anlamak ise çok zor. Ya çok iyi
tanımak gerek, ya da “o” olmak, anlamak için gerçekten söyleneni.

İşte sözü edilen güzel cümle de öyle... Başkalarına da birşeyler
hissettirmeli, sizin demek istediğinize tam olarak uymasa da...

Günün birinde mutlaka kuracağınızı umarsınız. Söylemezsiniz belki açık
açık ama hep umarsınız. Bu umuttur yaşatan hepinizi. Farkına varmazsınız.
Gittikçe daralan zamanı umursamayışınız bundandır ve gitmeyecekmiş gibi
duruşunuz, kurmadan o güzel cümleyi. Yine de bir yandan acele edersiniz,
her ne kadar bilseniz de aceleye gelmeyeceğini, o güzel cümleyi kurabilmek
için zamana takılmamak gerektiğini.

Kimsiniz siz? Tanıyorum birkaçınızı. O kadar az mısınız, yoksa gizlendiniz
mi kendi bahçelerinize? Oysa bütün bahçelerdeki çiçekler sizin. Hepsi sizi
bekliyor, su veresiniz diye.

Tohumlar da dökülmüştür toprağa belki. Baktınız mı? Hani, eşelemek
gerekiyordu arada bir, hatırladınız mı? Neden sesiniz çıkmıyor? Uyuya mı
kaldınız yorgunluktan? Yoksa vaz mı geçtiniz oyuncularla savaşmaktan,
oyunlarını bozmaktan? Korkuyor musunuz?

Biz hep sizi beklemiştik. Korkan bizdik başından beri. Siz bizi korkak
yetiştirdiniz. Sevginizden, biliyoruz, bizi güçsüz sandınız. Oyunda yer
almama durumunda yok olup gidecek kadar güçsüz. Şimdi biz de oyunun
içindeyiz. Ya hayatımız? Hayatımız mı akıp giden kum saatinin içinde, göz
göre göre?

Ya siz, nasıl başardınız?

Hiç mi girmemiştiniz oyuna, yoksa arada mı çıktınız? Bizi de yanınıza alır
mısınız?

Sizlerden biri, evet tanıyorum, çok yakından. Mavi gözleri derin,
bakışları yumuşak, saçları ak. Oyunda istenmeyen, çıkarılan kartlarla
yaşamını kuran biri. Sevgili babam. Oyunun dışında, yaşamın içinde.