SumerianLaws

Day 3,071, 03:22 Published in Turkey South Africa by cirujanoo

Makaleyi çok uzun bulacak arkadaşlar bu makaleyi okumayabilirler.

First of all, person may not read this long article who will found this article as too long.






SUMERIAN LAWS



Abstract

Sumerians, having taken the fırst step in a number of fıelds, are the first society to put regularly on paper the laws according to their own ways and understandings.
Legal texts, decrees or instruction letters offer significant infonnation about the social and economic structure of the Sumerian society.
Tlıis study is intended to take the Sumerian Laws collectively and to evaluate
the Sumerian understanding of laws.






SÜMER KANUNLARI



Birçok ilke imza atan Sumerliler, toplumsal düzeni sağlamada önemli bir işlevi
olan kanunları kendi anlayışlarına göre düzenli bir şekilde yazıya döken ilk
toplumdur. Kanun metinleri, ferman veya talimatnameler Sümer toplumunun sosyal
ve ekonomik yapısı hakkında oldukça önemli bilgiler vermektedir.
Bu çalışmayla Sümer Kanunlarım toplu bir şekilde ele alarak Sumerlilerin
kanun anlayışları hakkında bir değerlendirme yapmaya çalıştık.
Anahtar kelimeler; Sümer, kanun ferman suç, ceza

Esas itibariyle, Sinear olarak adlandırılan Basra Körfezi ile Babil
arasındaki bölgede, Dicle ve Fırat nehirlerinin kenarlarına yerleşen Sümer
halkı, kendilerinden önce burada yaşayan kavimlerin medeniyetlerine, bazı
yeni kültür unsurlarını da katarak, mevcut eski köy kültürünü bir şehir
kültürüne dönüştürmüşlerdir. Sumerliler, öncelikle bu coğrafyadaki bataklık
alanları kurutmuşlar ve tarlaları sulamak için kanallar açmışlar, nehirlerin
taşmalarını önlemek için setler inşa etmişler ve yerleşim alanlarının etrafına
surlar çekmek suretiyle, şehir devletleri kurmuşlardır.1 Bu şehir devletlerin
en önemlileri Eridu, Ur, Uruk, Lagaş, Umma, Şuruppak, Nippur ve Kiş idi.

Sumerliler, bu şehir devletlerinde, yerleşik hayatın gerektirdiği maddi
unsurları üstün yetenekleri dahilinde önemli ölçüde geliştirerek, teknik
anlamda büyük ilerlemeler kaydetmişlerdir. Fakat, Sümer toplumunda
nüfusun ve gelişmenin etkisiyle gelen değişimler ve giderek karmaşık hale
gelen bireylerin birbirleriyle ilişkileri, bir takım normların ifade edilmesine
ve uygulanmasına sebep olmuş, bir başka deyimle, yazılı hukukun ortaya
çıkması sağlanmıştır. Biz de bu çalışmada, Mezopotamya’da yaklaşık 1000
yıl kadar varlıklarını sürdüren Sümer halkının kanunları hakkında bilgi
vermek istiyoruz. Sümer kanunlarını Urukagina talimatnamesi, Gudea
Fermanı, Ur-Nammu Kanunu ve Ana İttisu Kanunu olmak üzere 4 başlıkta
tasnif edebiliriz.

Urukagina Talimatnamesi

Sümer siyasî tarihi içerisinde M.Ö. 2750’lere tarihlenen ve Erhanedan
devri olarak adlandırılan dönemde, Güney Mezopotamya’da yaşayan Sümer
şehir devletleri arasında en ön plana çıkan Lagaş sitesidir. Hanedanın kralları toplam 170 kadar hüküm sürmüşlerdir. Hanedanı kurucusu Ur-Nanşe’den
sonra Akurgal, Eannatum, Enannatum, Entemena II. Enannatum, Enetarzi,
Enlitarzi, Lugalanda ve Urukagina sırasıyla tahta geçen krallardır. Lagaş’ın
son kralı Urukagina bu hanedana mensup değildir ve kendinden önceki
Lugalanda’nın 9 yıllık hakimiyetinden sonra, ruhban sınıfına karşı bir ihtilal
sonucu başa geçirilmiştir.3 Urukagina, Sümer ve Mezopotamya tarihinde ve
hatta dünya tarihinde şimdiye kadarki bilgilere göre ilk reformatör vasfına
layık kimsedir. Urukagina’nın eldeki metni4 doğrudan doğruya kanun olarak
kaleme alınmış değildir. Bu reformlar esas itibariyle bir “reform
talimatnamesi” mahiyetinde olup, vergileri çeşitlendirmek, yükseltmek ve
mabedin mallarım çoğaltmak amacı ile büyük suiistimallere girişen acımasız
ve zorba bürokrasisine karşı yapılan bir hareket olarak
değerlendirilmektedir.5 Anlaşıldığına göre Lagaşlılar, bu zorlama ve
baskılara dayanamayarak Ur-Nanşe sülalesini bertaraf etmişler ve başka bir
aileden kendilerine yeni bir kral seçmişlerdir. Adı Urukagina olan bu kral,
bir reform yaparak halkının özgürlüğüne kavuşmasını sağlamıştır.
Urukagina'nın tahta geçiş süreci ve yapmış olduğu icraatları hakkındaki
bilgileri, yeni yapılan bir kanalın anısına yazılmış belgeden öğrenmekteyiz.6
Urukagina talimatnamesi, diğer Sümer kanunlarında olduğu gibi üç
bölümden oluşmaktadır. Kralın Lagaş tanrısı Ningirsu ve tanrıçası Bau ile
tanrıça Nanşe'ye ithafen yaptırdığı mabetlerden, kanallardan ve şehir
surlarından kısaca bahseden bir önsöz ve aynı mahiyette bir son sözü ihtiva
etmekte, bu iki kısım arasında asıl talimatname metni bulunmaktadır.7
Urukagina önsözünde, Lagaş'ta kendi idaresinden önceki durumu
belirtmekte, Lagaş kralı ile din adamlarının iş birliği yaparak halkın her türlü sosyal işlerinden ağır vergiler aldıkları, vergisini vermeyenlerin mallarım tapmak görevlilerinin nasıl zorla aldıklarını şu şekilde anlatmaktadır:

"Tanrıların sığırları krala ait tarlaların sulanmasında kullanılıyordu.
En iyi tarlalar kralın dostlarına veriliyordu. Semiz eşeği ve sığırı tapmak
görevlileri alıyorlardı. Bu görevliler mahsulleri, kralın dostlarına taksim
ediyorlardı. Herhangi bir tapmağın görevlisi, bir fakirin annesinin
bahçesindeki ağaçları kendisi için kesiyor ve meyvelerini alıyordu. Mezara
bir ölii gömülürse, tapmak görevlisi kendi içkisi için 7 testi bira, kendi
yemesi için 420 ekmek ve 120 ölçek (sila) arpa, bir elbise, bir oğlak ve bir
yatak alıyordu''.
Son kısımda ise, Lagaş kralı Urukagina kendi yaptığı reformları, şöyle
tasvir etmektedir:
"Enlil 'in savaşçısı Ningirsu, Urukagina 'ya krallığı verdiği zaman, o
eski adetleri yeniden tesis etti. Beyaz bir koyun, bir kuzu için (verilen)
vergilere bakan müfettişi kaldırdı, din adamlarının saraya getirdikleri
vergilere bakan müfettişi kaldırdı. Artık Ningirsu ’nıın toprakları içinde
hiçbir müfettiş yoktur. Mezara bir ölü konulursa, tapmak görevlisi kendi
içeceği olarak 3 testi bira, yiyecek olarak 80 ekmek, bir yatak ve bir oğlak
0 Bkz., S. N. Kramer, Tarilı Sımıer ’de Başlar, Çev. M. İlmiye Çığ, Türk Tarih Kurumu Yayınlan, Ankara, 1990, s. 37.; Bu belge üç kil koni şekli üzerinde bir de oval plaka üzerine yazılmış 3-4 versiyon halindedir. Bütün bu parçalar 1878 Lagaş’ta (Tel-Loh) Fransızlar tarafından yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Bu parçaların ilk kopya ve tercümesini François Threau-Dangin yapmıştır. Bahsi geçen metnin her tarafı kırık ve eksiktir.

alacaktır. Hiçbir yerde din adamları, artık fakirin anasının bahçesine zorla
giremez, eğer kralın tebâsının eşeği doğurursa, onun beyi ona “bunu senden
alacağım” derse, eğer o, onunla satışa anlaşırsa, ona “istediğim parayı
ver” der. O (Urukagina) böyle düzenledi ve Lagaşlıları hırsızlık, katil ve
kuraklıktan kurtardı, hürriyeti yerleştirdi. Bundan böyle kimse dul ve
yetimlere haksızlık yapamaz, Urukagina, Ningirsu ile bu antlaşmayı akdetti”
denilmektedir.

Urukagina talimatnamesinin asıl maddeleri ise, mülkiyet ve aile hukuku
ile ilgili hükümleri ihtiva ederler. Ayrıca bu bölümde, kralın mevcut olan
hüküm ve adetleri tekrar tesis ve ihya etmesi, kendisinin kralı olan
Ningirsu’nun sözlerini memlekete hâkim kılması, hürriyeti tesis etmesi,
öksüz ve dul kadına karşı zor kullanılmaması gibi, sosyal ve idari konulan
ele alan maddeler ifade edilmiştir. Dolayısıyla, Urukagina’dan kalan bu
belge, o zamanki Sümer toplumunun sosyal, İdarî ve hatta İktisadî yapısı
hakkında oldukça önemli bilgiler edinmemize imkân sağlamaktadır.

Gudea Fermanı

M.Ö. 2350 yılında Mezopotamya coğrafyası, dünya tarihinde ilk defa
bir imparatorluk kurmuş olan Akad devletinin hakimiyetine girmişti. Sargon
tarafından kurulan devlet, kendisinin 56 yıl gibi uzun bir saltanat süresinde,
Mısır hariç bütün Önasya’yı kaplayan büyük bir imparatorluk haline
gelmişti. Fakat bu imparatorluk, M.Ö. 2150 yıllarında, İran’ın
kuzeybatısındaki dağlık bölgelerde yaşayan Gutiler tarafından yıkılmış ve
Mezopotamya’nın büyük bölümü bu yeni istilacıların eline geçmişti.
Gutiler’in yaklaşık bir asır kadar hakimiyetleri esnasında, yine Lagaş
sitesinde kurulan yeni bir hanedanla karşılaşıyoruz. Mezopotamya’nın siyasî
tarihinde “Birinci Ara Devir” olarak isimlendirilen ve iki farklı temada ele
alman bu dönem, Sumerliler’in altın çağı olarak bilinmektedir. Zira,
günümüze kadar ulaşan dinî ve edebî metinlerin büyük çoğunluğu bu
dönemden kalmadır.

Hanedan Ur-Baba tarafından kurulmuştur. Fakat, Lagaş hanedanın en
ünlü kralı Ur-Baba’dan sonra tahta geçen damadı Gudea’dır. Gudea, Lagaş
devletinin İdarî merkezi olan Girsu’da, en önemlisi kent tanrısı Ningirsu
adına olmak üzere 15 adet tapmağı yeniden inşa ettirmiştir.10 Bu tapınağın
inşasını anlatan 54 sütundan ve 1400 satırdan oluşan silindir şeklinde iki
yazılı belge mevcuttur.11 Bu belgelerden başka bazı heykel ve steller de
mabedin muhtelif yerlerine yerleştirilmişti.12 Bunlardan kendi heykeli olan
ve “Statue B" olarak adlandırılan eserin üzerinde, bir takım sosyal
reformlardan bahsedilmektedir. Esir kölelerin serbest bırakılması, fakirin
zengine, zayıfın kuvvetliye ezdirilmemesi gibi ıslahatlarının yazılı
bulunduğu bu heykel, şehrin baş tanrısı Ningirsu’nun mabedinde herkesin
görebileceği bir yere diktirilmiştir.13 Ayrıca, Gudea’nın kitabelerinde Sümer
şehirlerinde ahlakî yönden zayıf olan insanların temiz olmadıkları ve bu
insanların, şehrin baş mabedinin yenilendiği veya dinî törenler yapıldığı
kutsal günlerde şehirden uzaklaştırıldıkları belirtilmektedir.14

Ur-Nammu Kanunu

Yeni Sümer çağının ikinci yarısını ise, hem siyasî tarih, hem de yazılı ve
arkeolojik buluntular bakımından III. Ur hanedanlığı temsil etmektedir.
Takriben M.Ö 2100’de Ur-Nammu tarafından Ur şehrinde kurulan
hanedanlık 110 yıl kadar egemenliğini sürdürmüştür. Ur-Nammu, şimdiki
bilgilerimize göre, Lagaş kralı Urukagina’nın talimatnamesi bir tarafa
bırakılırsa, Mezopotamya ve Önasya tarihinde ilk kanun koyan kraldır.15
Fakat bu kanunların Ur-Nammu tarafından yayınlanmadığı kesindir, kim
tarafından yayınlandığı ise hala şüpheli olmakla birlikte bu kanunlar Ur-
Nammu’nun oğlu Şulgi tarafından yayınlanmış olabilir.16 Oldukça kırık ve
bu gün İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde bulunan tabletler S.N. Kramer
tarafından neşredilmiştir.17 Yeni bulunan belgeler ışığında Ur-Nammu
kanunları J. J. Finkelstein tarafından yeniden ele alınmıştır.18
11 Bu belgeler, Fransızlar tarafından Lagaş’ta yapılan kazılar sonucunda ortaya çıkarılmıştır. Tanrı Ningirsu adına yapılan Lagaş’taki tapmağa ithaf eden uzun ilahilerden oluşmaktadır. Bu iki belge 1900’lü yılların başmda Franzız Assyriolog Thureau Dangin tarafından kopyalanmış ve çevrilmiştir.

Ur-Nammu kanunun ön yüzü uzun bir prologu içermektedir. Bu prolog,
dinî, tarihî ve ahlakî olmak üzere üç kısma ayrılabilir. Dinî kısımda Ur
şehrinin tanrılar tarafından Sümer ve Akad krallığının merkezi olarak
seçilmesinden, tarihî kısımda kral Ur-Nammu’nun Sümer ve Akad
memleketleri üzerinde hâkimiyetleri için giriştiği faaliyetlerinden ve daha
uzun olan ahlakî kısımda ise, Sümer memleketindeki bürokratik
suiistimallerden ve kralın reformları ile bunların nasıl bertaraf edildiğinden, çeşitli tartıların ve ölçülerin ıslah edildiğinden ve son olarak sakatların, yetimlerin ve fakirlerin fena muamele ve suiistimallere karşı korunduğundan bahsedilmektedir.19 Bu durum Ur-Nammu’nun kanunlarının arkasındaki prensibin zayıfların ve bireyin korunması esas olduğunu gösterir.20 Az bir bölümü çözülebilen bu giriş kısmında şu ifadeler geçmektedir:
“Dünya yaratıldıktan, Sümer ülkesinin ve Ur şehrinin kaderi tayin
edildikten sonra, Sümer tanrılar kurulunun baş iki tanrısı olan An ve Enlil,
ay tanrısı Nanna’yı Ur’un kralı yaptılar. Bir gün bu tanrı, yeryüzünde
kendisini temsilcisi olarak Sümer ve Ur ’da hükmetsin diye Ur-Nammu ’yu
görevlendirdi. Bu yeni kral ilk olarak Sümer ve Ur’un, askerî ve politik
güvenliğini sağlamayı başardı. Özellikle Ur’a doğru gelişmekte olan sınır
komşusu Lagaş şehir devleti ile savaş yapmayı gerekli buldu. Savaşı
kazanarak Lagaş ’ın kralı Namhani ’yi öldürdü ve Ur ’un kralı tanrı
Nanna’nın gücü ile Ur’un sınırlarını eski duruma getirdi. Bundan sonra
ülkenin içinde sosyal bir reform yapmaya sıra gelmişti. O, kanunda özellikle
kendilerinden söz edilen yalancıları, düzenbazları, halkın öküzüne
koyununa, eşeğine el koyan yağmacıları ülkeden attı. Uzunluk ve ağırlık
ölçümlerini değişmeyecek şekilde tespit etti. Öksüzü zengine, bir şekel
gümüşü olanı bir mana gümüşü olana21 kurban ettirmedf\
Belgenin bu kısmından sonraki satırları kırık olmasına rağmen, Ur-
Nammu’nun Sümer toplumunun refahını sağlamak ve ülkeye adaleti
getirmek amacıyla benzer ifadeleri kullanmış olması kuvvetli ihtimaldir.
Asıl kanun maddelerinin yazılmış olduğu kısımdan ise, yalnızca 22
madde okunabilmektedir. Bu tablet üzerinde bulunan 22 paragraf,
büyücülüğe, kaçak kölelere ve yaralanmaya ait hükümleri ihtiva etmektedir.
Daha bozuk olan arka yüzde ise, ancak 5 madde okunabilmektedir.

Bunlardan ilki, tarla sulama konusunda çıkan bir antlaşmazlıkla ilgilidir.
İkincisi, bir kölenin efendisine dönüşüne aittir. Çok bozuk ve okunması güç
olan diğer üçü ise, günümüzde sulh-hukuk davaları olarak adlandırılan
yaralama vakalarına verilen para cezalarını kapsamaktadır. Ayrıca Nippur
şehrinde yapılan son kazılarda da, Ur-Nammu kanunlarına ait üç sütunlu bir
kanun tableti daha bulunmuştur. Yine hayli kırık olarak ele geçen tabletteki
43 madde, muhtemelen vatandaşlar arasında tarla yüzünden çıkan
anlaşmazlıklarla ilgilidir.22
Netice itibariyle hukukî belgeler olarak değerlendirdiğimiz Urukagina
talimatnamesi, Gudea fermanı ile Ur-Nammu kanunu ve bunların muhtevası,
bir kanun temayülünün Sümer memleketinde ve Sumerliler arasında
kurulmuş olduğunu açıklıkla ortaya koymaktadır. Zira, daha sonra Akadca
olarak yazılmış ve temelini bu hukuk anlayışından alan kanunlar, bu
görüşümüzü destekler niteliktedir.
Ana Ittişu Kanunu
Ninive’de bulunan Asurbanipal kitaplığında, 11 tablet halinde Sumerce
- Akadca yazılmış iki dilli bir seri tablet bulunmuştur. Bu seriye, tabletin ilk kelimesine istinaden “Ana İtti şu” (vadesi gelene kadar) adı verilmiştir.23
Belsunu isimli bir öğrenci tarafından kopya edildiği tahmin edilen ve hukukî
belgelerin tanziminde kullanılacak ifadeleri öğretmek maksadıyla hazırlanan
bu serinin, hangi şehirde ve ne zaman yazıldığı bilinmemektedir. Fakat, bu
maddelerin Ur-Nammu kanunları ile mukayesesi sonucu Ana-İttişu serisinin
III. Ur sülalesi zamanında yazıldığı kanısına varılmıştır.24 Ancak, bu metinde
dikkati çeken husus, aile hukukuna ait maddeler olmasıdır.25 Serinin 7.
tabletinde III. ve IV. sütunlarında kanuna dökülen 6 maddenin ilk dördü, bir
evladın babasını reddetmesi ile ilgilidir. Böyle bir durumda, baba oğlunu
evlatlıktan reddeder ve saçları köle gibi tıraş edilerek satılırdı. Fakat aynı
suçu asi evlat anasına karşı işlerse, o damgalanır ve şehirde dolaştırılarak
teşhir edilirdi. Diğer taraftan, eğer bir baba oğlunu evlatlıktan men ederse,
oğul evin ve şehir duvarlarının dışına çıkarılırdı. Bu kanunun V-VI.
Paragraflarında ise, karı ile kocanın tartışmasıyla ilgili hükümler vardır: Eğer
kadın kocasına, “sen kocam değilsin derse” kadın suya atılma cezasına
çarpılmaktadır.26 Aynı hareketi karısına yapan koca ise, sadece yarım mana
gümüş ödemeye mahkûm edilirdi.

Sonuç
Görüldüğü üzere Sümer sosyal yaşamındaki kuralların büyük bir kısmı
zamanımıza kadar ulaşmıştır. Sümer yasalarında gördüğümüz zenginin
yoksulu, güçlünün güçsüzü ezmemesi, yaşlıların saygı görmesi ve onların
önerilerinin alınması, hırsızlık, hile, başkalarına zarar verme, yalancılık,
dolandırıcılık ve ahlaksızlık gibi toplum huzurunu bozan faaliyetlerin suç
sayılması gibi konular, medeni bir toplumda olması gereken hukuk
anlayışının ilk izlerini işaret etmektedir. Ayrıca, aile hukukuna dair kaleme
alman radikal yasalar, bu halkın, bir toplumun gelişmesinde en önemli faktör
olan aile mefhumunu çok iyi kavradığını ortaya koymaktadır.
Fakat, Sumerlilerin bu kadar gelişmiş bir medeniyet kurmalarına
rağmen, büyük bir merkezî devlet olma başarısını gösterememişlerdir. Bu
durumun ise, kurmuş oldukları şehir devletlerinin aralarındaki mücadeleden
kaynakladığı açıktır. Zira, Ur-Nammu’nun dile getirdiği hukukî metinde
gerekçesi tam olarak açıklanmasa da, bu mücadelelerin bir örneğini açıkça
görmekteyiz. Netice itibariyle, Sümer kralları tarafından dile getirilen hukukî metinler, tarihte birçok ilke imza atmış Sümer toplumunun sosyal ve İdarî yapılanması yanında, siyasî hayatı hakkında da önemli bilgiler vermektedir.