Ben Bu Yaz Neredeydim?(2)

Day 3,590, 02:25 Published in Turkey Philippines by klcahmet

Savaşların bitip, efsane savaşçıların vakitlerini torunlarıyla birlikte çiftliklerinde geçirdiği, bolluğun yağı bol bulan Arap derecesine geldiği, doğum oranlarının düştüğü, birlik ve beraberlik kavramlarının unutulmaya yüz tuttuğu zamanlardı. Plato bizi bollukla sınamıştı. ( Öyle değilse bile o zamanlara dair aklımda öyle bir izlenim kalmış. Artık öyle olmak zorunda.)

O zamanlar yatırım yapa yapa yatırmadık yer bırakmayan Barbo her multi milyonerde görülen hastalığa yakalanmıştı. Bir yenilik, bir çığır açma, çılgın bir proje peşindeydi.

Evimde huzur içinde oturup müziğimle medite olmuşken birden çalan telefonla irkildim. İçime doğdu bir tuhaflık olduğu ya da olacağı. Arayan malum kişiydi. -Adını sınırlı sayıda anıyorum zira Selena'dan bir eksiği yok, 3 kere anınca geliyor.-
- Napıyorsun ?
+ Evdeyim abi ne yapayım oturuyorum. Sen ne yapıyorsun ?
- Akşam Şehzade Mustafa'yla buluşacam. İşin yoksa atla gel birlikte uçak sayarız!
Beni nerden yakalayacağını çok iyi biliyordu. Yirmili yaşlarına kadar uçaklarla münasebeti "Yürüyen Uçahh" kıvamında olan birine havada peş peşe sıralanmış inişe geçen uçakları izlemek ilgi çekici geliyordu. -Oturduğumuz mekanda hesabı onun ödemesi de işin ayrı bir cazibesiydi.-

Telefonun çalmasıyla üstüme çöreklenen istemsiz gerginliği atmak için kulaklığımı taktım tekrar mediyasyona başladım . Fakat istemsizce geçtiğim caddeleri, sokaklardaki insanları inceledim. İlk defa görüyormuş gibi en ince detayına kadar. Önüne bakmayıp telefondan gözünü ayırmayanından, sokaktan geçen her dişiyi kesen dayıdan, sevgilisini kendisine kelepçelemiş gibi el ele yürüyeninden tutun da maliyeti 24 kuruş olan suyu 0.75 - 1 liradan satan simitçi-sucuya kadar. Bir daha bu manzarayı kolay kolay göremeyecek gibi hissettim. Sonra bir gülme aldı. +Oğlum saçmalama senin pasaportun bile yok, nereye gideceksin de bir daha göremeyeceksin buraları? dedim kendi kendime. Haklıydım. Kendi kendime hak verdiğimde ineceğim durağa gelmiştim.

Muhabbet sohbet, uçakları saymak iyi hoş lakin bir süre sonra hissettiğim asıl konuya geldik. Barbo(2 oldu.) Slovenya'da bir dağ olan Mangart'ta bir tünel yapım ihalesi aldığını söyledi. Benim de Lojistik bölümünden mezun olacağımı bildiği için okulum biter bitmez işlemleri başlatıp Slovenya'da açılacak şantiyede lojistik operasyonlarının organizasyonunda çalışmamı istedi. İlk başlarda deneyimli birinin yanında stajyer olarak bulunup, zamanla bütün organizasyondan sorumlu olacağımı taahhüt etti. Yugoslav kültürüne hayranlığım, hayallerimi süsleyen Maribor'u dilersem her hafte görebileceğim düşüncesi beni öylesine cezbetmişti ki kurgudaki tuhaflıkları sorgulamak o an aklıma gelmedi. Zaten hesabı da kitlemiştim.

Okuluma ve İstanbul'a veda ettikten sonra 2 ay içinde sırasıyla önce Trieste'ye uçakla, ordan da karayoluyla Mangart'a geçtim. İnsanlar beni Antakya'da dağ başında bir akaryakıt istasyonunda çalışıyorum zannediyordu. Anlattıklarımda tek doğru bir dağ olduğuydu. Bunu benden Barbo istedi.- 3 oldu şimdi damlar.-
- Resmi prosedür henüz bitmediği için bunu açıklamak borsada şirketle ilgili manipülatif hareketlere neden olabilir, şimdilik kimsenin bilmesini istemiyorum. Dedi. Ne yalan söyleyeyim o zaman mantıklı gelmişti.

- Mangart'ta ilk farkettiğim tuhaflık neydi ?
- Tünelin ucu neden aylarca görünmedi. Yoksa tünelin ucunda... ?
- Ne oldu da beş parasız ve perişan bir halde ülkeye dönüş yaptım ?

Bütün bu sorular ve daha fazlasının cevabını önümüzdeki makalede vereceğim...

*

Günümüze dönecek olursak, faucoult istediğim zammı yaptı. Zam istiyorum diyişime "Olur" diye cevap verdi. sanırım ancak bu kadar konuşabiliyor.

Ben yokken buralar çok değişmiş. En kötüsü de asayiş denen bir şey kalmamıştı. Bir akşam işimden çıkıp evime dönerken yolda 4 serseri yolumu kesti. faucoult'un vereceği maaşla tutacağım evin muhiti de ancak bu kadar oluyordu. Adama haksızlık yapmayayım aslında piyasadaki en yüksek maaş seviyesinde para kazanıyorum ama tasarruf için kiradan da kısmak zorunda kaldım. Neyse, "Ne oluyor lan?" demeye kalmadan serserilerden biri üstüme çullandı. Teke tekte iyiyimdir. İlkini yere serdim ama kafamı kaldırmamla diğerinden yumruğu yemem bir oldu. Kaç dakika dövdüler beni bilmiyorum ama en son hatırladığım bir el silah sesiydi.

Bir ordu karargahında açtım gözlerimi. O değil de güzel dayak yemişim, elim kolum hep alçıydı. O gece beni kurtaran LilyanaJenoTyel'miş. Üstüne bi de fırça attı. O saatlerde oralarda tedbirsiz dolaşılır mı diye. İyileştikten sonra bi güzel giyinip kuşandırdı. Resmen yürüyen cephanelik gibi dolaşıyordum artık. Beni kanatları altına alıp ülkesine götürdü. O gün bu gündür dayak yemiyorum 🙂 .

Günler bazen sakin bazen aksiyonlu geçiyor. Henüz net olarak nasıl bir dünyaya döndüğümü çözemedim. Savaş meydanında bazen taş atanlara denk geliyorum. Taş atanlara uçakla sorti yapanlara da. Biraz tuhaf bir durum. Analiz yaparken halktan da kesitlere denk geliyorum. Mesela;

Az önce denk geldiğim bu enteresan diyalog 😃




Epartizan'ın saflığı 🙂



ve uyanışı 😃



Son olarak da şu ikisi arasındaki muhabbeti bir türlü çözemedim :/





Tayyar kankişten domates üzerine tüyolar



Son olarak da en sevdiğim. Silinme ve alışıklığımız 😃



Makalemizin şarkısı Moskof kardeşlerimize gelsin.

Esen, hoş ve hoşça kalın o7

Shout Linki:

Ben Bu Yaz Neredeydim?(2)
Barbo'nun Çevirdiği Dümenler:
www.erepublik.com/en/article/-2651094/1/20