Ders : Emperyalizm ve Mandacılık [DEVRİMCİ OKUL]

Day 1,845, 05:12 Published in Turkey Turkey by Berkay Saripinar

Sevgili Devrimci Okul okurları, bu
haftaki konumuz emperyalizm ve
mandacılık.
Emperyalizmi anlamak için kapitalizmin
nasıl bir sistem olduğuna,
neye dayandığına bakmak gerekiyor.
Kapitalizm; kara ve emeğin
sömürülmesine dayanan bir sistemdir.
Kapitalist üretimin gelişmesi için
başlıca iki koşul vardır. Bunlardan birincisi,
kapitalistlerin işletmelerinde
çalışacak olan ve emeklerinden başka
satacak bir şeyi olmayan feodal
bağımlılıktan kurtulmuş özgür birey
için oluşturduğu kitlenin ortaya çıkması;
ikincisi ise, bu kitlenin çalışacağı
büyük işletmelerin kurulması
için gerekli olan sermayenin oluşmasıdır.
Kapitalizmde sömürülen işçi, sömüren
burjuvazidir. Bu sistemde
halka düşen ücretli kölelik, yoksulluk,
baskı ve zulümken; burjuvaziye
düşen kasasını doldurmak, yatlar,
katlar yapmak ve zenginleşmektir.
Bu sistemin daha da saldırganlaşmış
hali emperyalizmde şekillenmiştir.
Emperyalizm Nedir?
Emperyalizm burjuvazinin daha da
büyüdüğü, gelişip tekelleştiği; halkın
ise daha da yoksullaştığı bir sistemdir.
Lenin'in tanımıyla "Kapitalizmin
tekelci aşamasıdır." Yani bugün
dünya genelinin, sadece küçük bir
azınlığın, tekellerin elinde toplandığı,
bütün dünyayı onların yönettiği bir
düzendir.
Emperyalizmin burjuvaziye karını,
halka zararını anlamak için şu tabloya
bakmak gerekir: 6 milyar nüfuslu
dünyanın toplam servetinin üçte biri
en zengin 10 milyon insanın elinde
toplanmıştır. Dünyanın en zengin 10
kişisinin serveti 133 milyar dolardır.
Bu rakam dünyanın
en yoksul 48
ülkesinin yıllık
gelirinin 1,5 katına
denk gelmektedir.
Dünyanın
en zengin 225 kişisinin
serveti 2,5
milyon yoksulun
gelirine eşittir. (Kurtuluş, Emperyalizm
sayısı)
Rakamlarda da gösterildiği gibi,
emperyalizmin özünü sömürü oluşturmaktadır.
Bu sömürü emperyaliste
refah ve mutluluk getirirken, dünya
halklarına zulüm ve yoksulluk
getirmiştir.
Emperyalistler sadece kendi ülkelerindeki
halkları sömürmekle kalmamış,
diğer ülkelerin halklarını da
himayesi altına almış, ülkenin tüm gelir
kaynaklarına el koymuşlardır.
Geçmişten bugüne bu sömürü değişik
biçimlerde karşımıza çıkmıştır.
Mandacılık da bunlardan birisidir.
Ülkemizin emperyalistlerce işgal
edilmesinin ilk adımları bu sistemle
hayata geçmiştir.
Mandacılık Nedir?
Mandacılık sözlükteki tanımıyla;
"Bir ülkenin başka bir ülkenin
himayesi altına girmesidir." Bu
kavram ilk olarak 1. Paylaşım Savaşı’ndan
sonra ortaya çıkmıştır. Emperyalistlerin,
“kendilerini yönetemiyorlar”
dediği ülkelerin yönetilmesi
için bir devlete verilen yetki ile
mandacılık gelişmeye başlamıştır.
Tanımlardan da anlaşılacağı gibi
mandacılık; sömürgeciliktir. Özünü bu
oluşturmaktadır.
Sömürgecilik Nedir?
Sömürgecilik bir ulusun başka
ulusları ya da toplulukları, siyasal
ve ekonomik egemenliği altına alarak
yayılmasıdır. Yani bazı ülkeler
için varoluş biçimidir sömürgecilik.
Özünde işgal edilen ülkenin doğal
kaynaklarından, üretim ilişkilerine,
üretici güçlere kadar her şeyi kendi
denetimi altına almak, kendi çıkarına
göre kullanmak yatmaktadır.
Sömürgecilik kapitalistlerin pazarlarının
sürekli daralması ve sermayenin
aşırı birikmesi karşısında talep
yetersizliğinin üstesinden gelebilmek
için başvurulmuş bir yöntemdir.
Köleci ve feodal toplumda
daha çok yağma ve talana dayanan sömürgecilik,
kapitalist sistemde daha
farklı bir şekle bürünmüştür.
Tekeller, ellerindeki fazla sermayeyi
karlı bir şekilde elden çıkarmak
için adeta yarış haline girmişler ve
kendilerine sömürgeler yaratmaya
çalışmışlardır. Böylelikle sömürgecilik
kapitalist tekeller için önemli bir kar
merkezi haline gelmiştir.
Sömürgecilik daha çok 1500’lerin
başında hız kazanmıştır. Kapitalizm
geliştikçe, sömürge elde etme ihtiyacı
artmış ve pazar için kavgalar şiddetlenmiştir.
Kapitalist devletler; feodal
yönetimlerden devraldıkları daha
önce işgal edilmiş ülkeleri kendi sömürgesi
haline getirmiş, ancak bununla
da yetinmeyip o güne kadar
ayak basılmamış neresi varsa gitmişlerdir.
Dünya topraklarının yağma
ve talanı hızlandırılmıştır.
Emperyalistler gittikleri ülkelerde
askeri güç kullanarak işgal edilen toprakların
yönetimine, ekonomisine,
gelir kaynaklarına, yani her şeyine
açıktan el koyuyordu. Bağımsızlığını
kaybeden ve başka ülkelerin malı
durumuna gelen bu ülkeler "sömürge"
olarak adlandırılıyordu. Ancak
daha sonra sömürgenin yerini yarı sömürgeler
aldı. Yarı sömürgeler, sömürgeler
gibi değildi, biçimsel bağımsızlığa
sahiptiler. Ancak, gerçekte
ise ekonomik ve sosyal olarak sömürgeci
ülkeye bağlıdırlar. Farklılığı
yaratan ise askeri olarak işgal edilmemeleri,
onun yerine bir takım ti-
Ders: Emperyalizm
ve Mandacılık
EMPERYALİZM
VE
MANDACILIK
ZAFER DİRENİŞİN! ZAFER DEVRİMCİLERİN! ZAFER İŞÇİ SINIFININDIR! 21
28 Ekim
2012
Yürüyüş
Sayı: 336
cari anlaşmalarla sömürülmeleridir.
Emperyalizm, 3. bunalım
dönemine girmesiyle birlikte
sömürü biçimini de değiştirdi.
Yeni sömürü biçiminin
adı "yeni sömürgecilik"
oldu. Bu yeni yöntemle sözde
bağımsızlıklarını elde eden
sömürge ve yeni sömürgeler
gerçekte daha bağımlı hale
geldiler.
Bugün sömürü, yeni sömürgecilik
yöntemiyle gerçekleşmektedir. Bizim
ülkemizde olduğu gibi, sözde bağımsız
ama göbekten bağımlılık...
1945-46'lardan itibaren geliştirilen
bu yöntemin esası, emperyalizmin
açık işgallerinin yerini gizli işgalin
almasıdır. Yani ülke görünürde bağımsızlığa
sahiptir; milli kurumları,
kendi parlamentosu, marşı, bayrağı,
ordusu vardır... Ancak tüm bunlar esasında
emperyalizme bağlıdır. Yani
ülke aslında bağımsız değildir.
Bunun örnekleri oldukça fazladır.
Mesela ABD ile 22 Mayıs 1947 yılında
askeri alanda yapılan ikili anlaşmanın
maddelerinden biri şöyledir;
"Türkiye’ye verilen ABD silah ve
gereçleri, Birleşik Amerika Başkanı’nın
bilgi ve onayı olmaksızın hiçbir
biçimde amaç dışı kullanılamayacaktır.”
(Hayatın İçindeki Teori 2)
Her şey açık ve net! Türkiye,
ABD olmadan, ABD’den izinsiz
adım dahi atamayacak!
Yıl 2012, değişen bir şey yok! Bugün
ABD’nin uşaklığını AKP iktidarı
yapmaktadır. ABD Başkanı Barack
Obama ile dakikalarca telefonda konuşan,
emirler alan Tayyip Erdoğan bu
uşaklığın resmidir. Hatta bağımlılık
öyle bir noktaya gelmiştir ki ABD'den
izin almadan tuvalete bile gidemezler...
Bağımsız Bir Ülke
Nasıl Olur?
Bugün bağımsızlığın içi boşaltılmış,
çarpıtılmıştır. En başta şunu ortaya
koymak gerekiyor. Bağımsızlık
sadece bir bayraktan ibaret değildir.
Bağımsızlık; vatan toprakları üzerinde,
halkın kaderi üzerinde, emperyalist
devletlerin söz ve karar
hakkının olmamasıdır.
Sömürge bir ülke için bağımsızlığını
kazanmak sadece ulusal bayrak,
ulusal marş sahibi olmak değil; ekonomik,
siyasi, askeri, kültürel, sosyal
her alanda emperyalizmin egemenliğine
son vermek demektir.
Bugün bağımsızlık savaşları da bu
anlamda çarpıtılmakta, milliyetçi çizgiye
çekilmektedir. Bağımsızlığın bu
türü emperyalizmin şemsiyesi altında
şekillenmektedir. Gerçek bir bağımsızlıkla
hiçbir alakası yoktur.
Dayı’nın şu sözleri bu durumu iyi
özetlemektedir: "Gerçekte her konuda
kendi öz güçlerine dayanmayan
ve emperyalistleri ve onun her
türlü uzantılarını karşısına almayan,
ona karşı savaşmayan devrimci bir
örgütün bağımsızlığından ve öz gücüne
güvenden söz edilemez.
"Hangi söylemle yola çıkılırsa çıkılsın,
ne tür büyük silahlı bir gücü
elinde bulundurursa bulundursun,
emperyalizme tavır almayan, onunla
uzlaşan bir hareket, nihai sonuçta
emperyalizmin denetimi altına
girmeye ve sömürgeleştirilmeye
mahkumdur."
Yani emperyalizme karşı savaşılmadan
bağımsızlık kazanılamaz. Bu
da ancak ve ancak ulusal kurtuluş savaşlarıyla
mümkündür. Çünkü bağımsızlık
için ulusal onuruna sahip
çıkmak ve onu kazanmak için savaşmak
gerekiyor.
Ulusal Onur
Nedir?
Günümüzde, yani emperyalizm
çağında, ulusal onuru temsil
eden tek güç devrimcilerdir.
Çünkü ulusal bağımsızlığı
gerçek anlamda savunan, bunun
için savaşan ve bağımsızlığı
sonuna kadar savunan,
ulusal onuruna sahip çıkan
onlardır. İşbirlikçi oligarşi de
ulusal onurdan bahseder, ama
onların tek amaçları para kazanmak,
halkı sömürmek ve
her şeyi satmaktır.
Ulusal onur bizim kimliğimiz,
değerlerimiz, gerçeğimizdir.
Ulusal onurumuz, üzerinde yaşadığımız
vatan topraklarının emperyalistlerin
postalları altında ezilmesine
izin vermemektir. Ulusal onur halkı,
özgürlük, demokrasi getireceğiz söylemleriyle
kandıran emperyalizme
karşı savaşmaktır.
Emperyalizm halka özgürlüğün
"ö"sünü bile getirmez. O ancak özgürlük
kılıfı altında işkenceler, katliamlar,
işgaller, açlık, yoksulluk ve sefalet
getirir. Irak'a bakın! Afganistan,
Libya, Mısır, Tunus... Suriye’ye bakın!
“Halkı baskıdan kurtaracağız” diyen
ABD yüz binlerce Suriyeli’yi katlediyor.
Bu nasıl bir kurtarmadır?
Nasıl bir oyundur ki halk ölürken emperyalistler
güçleniyor?
Ortadoğu halklarının ulusal onuru
bugün işgalci ABD askerleri ve işbirlikçilerinin
ayakları altında eziliyor.
Arap, Türk, Kürt... tüm halklar işbirlikçiliğe
zorlanıyor. ABD her yeri egemenliği
altına almaya çalışıyor. Bunu
da tankları, topları, askerleri, ülkede
yetiştirdiği çapulcu işbirlikçilerle yapıyor.
Bunlara sessiz kalmak, emperyalizmin
uşağı olmayı kabul etmek demektir.
Mandacılığı, sömürüyü onaylamak
demektir. Onur ve namusu
ayaklar altına almak, vatanın satılmasına
seyirci kalmak, ulusal onuru
yitirmek demektir.
Bugün halkların ulusal onuru bağımsızlıkta,
bağımsızlık için savaşmakta
simgelenmiştir. Ulusal onurumuz
için mandacılığı kabul etmeyelim,
bağımsızlık için birleşelim, savaşalım,
kazanalım... Özgür, demokratik
ülkeyi yaratalım...