Alternatif Bir Yaşam Mümkün Mü ? [3.0]
Zealotry
Selam Canolar. Çayınızı, kahvenizi alın sizin için güzel bir pazar yazısı hazırladım. ‘Alternatif Bir Yaşam Mümkün mü’ isimli serimizin üçüncüsü karşınızda . Bir üniversitenin dergisi için kaleme aldığım makaleyi sizlerle paylaşıyorum . İyi okumalar 🙂
‘Sürdürülebilir kalkınma’ maalesef günümüzde ziyadesiyle romantik bir söz öbeği olarak görünse de bu söz öbeğini ciddiye almazsak sözde değil özde kullanırsak felaketi adım adım getirebiliriz. Aslında bu yazımda size sürdürülebilir kalkınmayı sağlamanın temel direği olan ve özelinde problemin maalesef giderek büyüdüğü ‘dünyada artan gıda fiyatları ve sebep olduğu ekonomik ve sosyal problemlerden’ bahsetmek istiyorum.
Gıda fiyatları ve gıda tedariği tüm dünyada, özellikle pandemi döneminde dünya ekonomisi için tam bir kabus oldu. Sorun şu ki korona döneminde bile aşağı yukarı arz-talep dengesi oranında planlı bir gıda üretim ve tüketim dengesi söz konusuydu. Lakin virüsün yarattığı panik etkisiyle ithalat ve ihracat kısıtlamaları başladı. Kısıtlamaların etkisiyle tüm dünyada stoklar azaldı. Böylece astronomik şekilde artan gıda fiyatları ve yarattığı enflasyon ile karşı karşıya kaldık. Son dönemde dünyanın ciddi tahıl ve çiçek yağı üretici olan Ukrayna ve Rusya’nın aralarındaki kriz nedeniyle ciddi bir tedarik sorunu yaşanıyor. Bu krizinde eklenmesiyle gıda tedarik sorununun durumun ekonomiye ve enflasyona etkisi en yüksek raddeye ulaştı.
Bu durumda tartışmamız gereken iki temel sorun var. Birincisi gıda üretim yöntemlerini ve felsefesini sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda değiştirmeli miyiz? İkincisi bu kadar gıdaya ihtiyacımız var mı?
Dünya tarihinde Roma isyanlarından Fransız ihtilaline kadar oluşan sosyal krizler hakkında düzinelerce kitaplar yazılsa da temel sorunun aslında ilkelde olsa sirküler ekonomik düzenin bozulması, ardından gıda tedarik sorunu ve bunun sonucunda toplumsal, siyasi ve ekonomik yansımaları olduğunu ve krizlere yol açtığını görüyoruz.
Roma İmparatorluğunda Jul Sezar’ın bu kadar halk destek görmesinin sebebinin buğday istihkak sorununu çözmesi olduğu tarihçiler tarafından belirtilir.
Hatta tarihin erken dönemlerinde gücünün doruğundaki imparatorlukların yine gıda üretim ve tedarik zincirinin bozulmasıyla çöküşe geçtiğini görüyoruz. Antik ve erken dönem ekonomilerin sorunu tedarik sorunu idi. Yani kısacası ekip biçme ve hakkaniyetle dağıtma.
Modern ekonomilerde ise büyüme, tüketim dengesi, fayda-maliyet ve rekabet gibi temel yapılarda devreye giriyor. Ve bu bağlamda sürdürülebilir kalkınma modern ekonomilerde de maalesef ikinci plana itiliyor.
Tedarik kesintileri, yüksek emtia fiyatları ve dünyadaki tedarikçi ülkelerdeki siyasi gerilimler nedeniyle Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) dünyada gıda fiyatlarının son 10 yıldaki en yüksek seviyesine ulaştığını açıkladı. Yani üretim katsayısı modern ekonomilerde artsa da son yıllarda küresel makroekonomik modeller maalesef ihtiyaçlara cevap verememeye başladı.
Sanırım artık bir şeyleri değiştirmenin zamanı geldi. Bu nedenle artık dünyanın belli merkezlerde belli gıdaların üretilmesi ve bunların diğer ülkelere taşınarak dağıtılması yöntemini bırakması gerekiyor. Bu yöntem korkunç bir karbon salınımına, taşınma esnasında atıl olan yüzde 30’luk gıdaya ve gıdaların taşınma esnasında dayanması için yüksek pestisit içeren maddelerin kullanılmasına sebep oluyor. Kümülatif olarak hepsini hesapladığımızda hem çevreye hem de sürdürülebilir kalkınma hedeflerine tamamen ters bir tedarik modeli olduğunu gözlemliyoruz. Ve bu sebepten dolayı dünyanın sonunu adım adım yaklaştırıyoruz. Çünkü çevrenin unutulduğu hiçbir ekonomik model sürdürülebilir olamaz.
Gıda üretiminde tüm ülkeler yapabileceklerini masaya koyup yerelleşme felsefesini en azından gıda üretimi özelinde uygulamalıdır. Ayrıca birincil gıda üretim teknolojilerine ar ge yapmalı, üretim sürecini sağlıklı katma değerli ve teknolojik hale getirmelidir. Devamında gıda işleme tekniklerini insan sağlığına aykırı olmayacak şekilde iyileştirmeli, nakil ve depolama koşullarını hem altyapı olarak hem de planlama olarak geliştirmelidir. Buna bağlı olarak yerelde ve yerinde üretim katsayısını arttırırsak işin ilk perdedeki ekonomik ve ekolojik problemler yaratmasını engelleriz, enflasyonist ortamın yok edilmesine katkı sunarız.
Birde işin perde arkasındaki kısmı var ki hem insani olarak hem de ekonomik olarak çok kritik etkileri var: Halk sağlığı
Sağlıksız ve niteliksiz gıdalar, beslenme eksikliğinden kaynaklanan hastalıklar ve bu yüzden artan kanser ve alerji vakaları. Bu problemler özelinde en önemli sorun insanı yönü olsa da bu hastalıkların artması sağlık sistemine korkunç bir ekonomik yük de getiriyor. Ayrıca diğer sorun bebek gelişimi. Son dönemde özellikle ABD de bebek maması hammadde tedariği sorunu olduğunu gözlemliyoruz. Yani bebeklerin tükettiği gıdalarda besin değeri optimum düzeyde olmazsa bebeklerde gelişim sekteye uğrar, kalıtsal hastalıklar ve zeka geriliği gibi problemlerin önümüzdeki yıllarda artmasına sebep olması kaçınılmaz hale gelir. Bu sorun çözülmezse sadece bugünümüz değil gelecek nesillerimizde ciddi sorunlar yaşayacaktır.
İşin ikinci boyutu bu kadar gıdaya ihtiyaç var mı? Klasik bir söylem vardır dünyada obezite artıyor ve ciddi bir gıda israfı var. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) raporuna göre dünyada yılda 1.3 milyar ton gıda çöpe gidiyor israf oluyor. Bunun parasal bedeli 1 milyar doları buluyor. Burada bize düşen, şayet önümüzdeki yıllarda bu gıdayı alacak ‘Kapitali’ kazanmak istiyorsak ve gelecekte sağlıklı gıdaya erişmek istiyorsak; tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmeli, gıda üretimini ekonomik modellere değil ekonomik modelleri sürdürülebilir gıda üretimine uyarlanmasını sağlamalıyız. Neticede arz-talep dengesini sağlayacak ve sürdürülebilir bir ekonomik modelde sabitleyecek yine biziz.
Kısacası ekonomik parametreler ve insanı gelişme endeksi verileri bize gösteriyor ki alternatif bir ekonomik büyümeyi mümkün kılmamız gerekiyor. Aksi halde ekonominin sembolü kağıt paraları basabilecek ne bir ağacımız nede bir bitkimiz dünya üzerinde var olmayacak ve hiçbir dijital data bizi doyurmayacaktır.
Zealotry
Comments
Alternatif Bir Yaşam Mümkün Mü ? [3.0]
Selam Canolar. Çayınızı, kahvenizi alın sizin için güzel bir pazar yazısı hazırladım 🙂
erepublik.com/tr/article/2774744
Pandeminin küresel gıda enflasyonuna neden olduğuna şüphe yok. Ama onun öncesinde de gıda fiyatlarında düşüş yani deflasyon vardı. Hoş bu küresel olan durum, biz o kürenin üzerinde görünüp ama gerçekte neresinde yer aldığımızı belirleyemediğimizden bizde hep enflasyon var... Hele bizde şu anda temel gıda ürünlerinde fiyatlar Avrupa daki fiyatlarla da kafa kafaya gelmeye başladı. Almanya da mesela sütün litresi 0,99€ iken bizde de 30₺ civarında. Üstelik halkın alım gücü düşük olduğundan tüketim de düşük. Çoğu 4 kişilik bir aile günde ortalama 3l. süt tüketemiyor, bir de onu tüketse hepten alır başını gider...
Eğer geçmiş paylaşımlarımı ve yorumlarımı okuduysan o bahsettiğin sürdürülebilir yaşamı uzun süredir sağladım kendime. Elimden geldiğince teknolojiden de ödün vermeden, ekiyorum, sağıyorum... Benim ki hobi ama ailenin yaşamını karşılayacak gıdanın çoğu bahçemde, kış seramda vesaire yetişiyor, fazlasını da zaten 3 keçi, 30 tavuk var, onlar tüketiyor. Onlar da bana süt ve yumurta sağlıyor. Böylece doğal bir mutualist yaşam sürdürüyoruz... Bir de yeni bir arazi alıp, 100 civarı da kovan koyabilirsem değmeyin keyfime...
Güzel özetlemişsin kanki. Hatta işin ilginci dünyada tarımsal üretim girdileri maliyeti azalırken (teknolojinin kullanımı hibrit tohumlar, yerli gübre sanayileri v.s) bizde artıyor. Geçen sene yaptığım bir çalışmada TUİk verilerni kullandığım; Tarımsal üretim girdileri toplam enflasyonu yüzde 23 etkiliyordu. Bu seneki verileri katarsak durum çok daha vahim bir hal alabilir. Hadi enflasyonu etkileyen enerji , interest rate v.s kısa vadede düzeltilemese bile yerli tohum gübre v.s sanayi ile bir nebze müdahale edilmesi gerekiyor ...
Tohum konusunda falan sonuna kadar katılıyorum ama genetik oynamalara karşıyım. Onun dışında su ve enerjinin verimli kullanımı ve bu işin bilinçli eğitimli çiftçilik şekli de olması gerek. Kendi ürettiklerimde bile belki binlerce sayfa döküman okudum. Mesleğim nedeniyle de gelişmiş bir otomasyon sistemi kurdum. Topraktaki nemi analiz edip mesela, sutoprağın 30cm altından damla sulamayla bitkilerin köküne dozunda gübre katkılı su veriyorum ki, böylece buharlaşmayla su gereksiz harcanmasın. Tavuklar vitamin ve mineral katkılı suyu damlalıktan gagalarıyla alıyor, öyöe sulukla önlerine konup ziyan olmuyor ama hepsi de dilediklerince tüketiyorlar...
Bilim ve teknolojiden sonuna kadar faydalanılmalı bu konularda...
v+s+e
Temel mesele, dunyanin bu kadar nufusu tasimada zorlanmasi.
100 sene once 2 milyar olan insan nufusu, bugun 8 milyar.
Artis hizi dusse de daha da yukseliyor nufus.
Makalede tarihsel perspektifinden bahsettigin gibi, sosyal calkantilardan kacinmak icin, dogal olmayan yollara basvurarak 8 milyar insani beslemeye calisiyoruz.
Bu dogal olmayan yollar da, toprak kalitesinin dusmesinden, ormanlarin yok edilmesine, CO2 ve CH4 emisyonundan, gobal isinmaya, turlu turlu yeni hastaliklardan, ars-i alaya cikan saglik harcamlarina tonla seyi tetikliyor.
Nufus dusmeyecegine gore, ve bu nufusun beslenmesi gerekliligi ortadayken yapilabilecek radikal degisimler pek mumkun degil.
Belki, et tuketiminden vazgecsek,ya da ciftliklerde degil, fabriklarda uretilen eti tuketmeye baslarsak, anlamli bir iyilestirme saglayabiliriz.
Aklima baska bisi gelmiyor.
Allah sonraki jenerasyonlarin yardimcisi olsun.
O dediğin endüstrinin dayattığı saçmalık. Dünyanın hatta geçtim ülkenin ekilebilir alanlarının kaçta kaçını kullanıyoruz. Ya da kaçta kaçını kirli endüstriye peşkeş çekip yok ettik. Daha dünyada nice 8 milyarın karnını doyuracak alan var, ama toplumsal talep gıdamı üreteyim değil de gıdamı satın alayım şeklinde olduğundan bu gıda endüstrisinin kucağında dünya hop hop hopluyor... 😁
tl ; dr
Uzun değil yahu A4 bile etmiyor fotoları çıkarırsak zorla kendini xd
Ülkemizde iç piyasada geçen seneki pamuk fiyatı bu seneden daha yüksekti ve her kalem girdi %100 artmasına rağmen ve üstüne üstlük bu sene verim de düşük. Aynı şekilde mısır da öyle. Bu şartlarda üretim çaresizce karanlık bir sona doğru gidiyor ülkemizde. Yurtdışı fiyatları yüksek olduğu halde dışarıdan alınıp getiriliyor ve piyasa daha da düşürülüyor çiftçi bir avuç tüccara yem ediliyor.
Bu dediğin kapitalizmin ve kar maksimizasyonunun doğasına aykırı. Peki neden böyle yurtiçi fiyatı düşükse piyasa nasıl daha yüksek fiyatlı ithal girdiyle düşürülebiliyor... Burada handikap nerede?
aykırı olabilir ama ben olanı söyledim. benim de mantığım almıyor
Doğrudur da, ben nedenini biliyor musunuz diye sormuştum... Kurulan tezgah hakkında bilginiz var mı diye?
yok bilmiyorum
comment... o7
Başka bir erep mümkün 😎
jkhbşj
Arkadaşlar önemli olan gıda miktarının azalması ve çoğalması değil, dağılımını, paylaşımını yapamıyor olmamız, mesala 8 milyar dünya nüfusu için her gün ama her gün 12 milyar insana yetecek kadar yemek çıktığı halde, her yıl 10 milyondan fazla insan açlıktan ölüyor, her gün 4 milyar insana yetecek gıdalar ve yemekler çöpe gidiyor, şuan bile dünyada gıda fazlası var bize düşen dağılımını paylaşımını yapabilmek....
Thanos haklı diyesi geliyor insanın 😅
Tek çare; Adi Herif
Hayatımda gördüğüm en boktan "kızılderili atasözü"
21. yyın "Sen dünyanın merkezisin! Kendi hikayeni yaz!" diye kafa siken motivasyon antrenörerinin uydurması gibi geldi.
başlığı görünce 13.cü kat filmi aklıma gelmişti, içeriği okuyunca yanıldığımı anladım, yazınız için teşekkür ederim, elinize emeğinize sağlık.
v+s
o7, çin hindistan pakistan ve afganistanı yokedelim xd
Bunlardan 3ü birbiriyle, teki de kendi kendine kavga ediyor ama birleşirlerse fena.
V+S+E
o7
Bundan 10-20 yıl önce de küreselleşme pompalanıyordu.
Su akar yolunu bulur. Bir 20 yıl sonra yapay et yemeye başlarız, dolaba da ihtiyacımız kadar alırız.
Takmayın bu kadar kafaya, isveçli bilim adamları çözer bu sorunları.Aynı gemide olduğumuz için de biz de nasipleniriz.
Küreselleşme ve küresel ısınmayı getiren onlar. Yine sular altında kalıp, doğal afetlerle yüzleşince çözecek olan onlar.
Şu an Hollanda'ya nitrojen emisyonu adı altında hayvanların yarısını kes dedikleri gibi dünya genelinde çiftlikler kapanacak derler, kapatmayanlara yaptırım uygular hepimiz kapatırız.Sonra biraz yapay et reklamı, tadaa. 50 yıl önce bebek maması öcü ise şimdi bebek maması kullanmayan yok. Yapay ete de alışırız.
Ha ihtiyacın kadar alma meselesinde de zaten fiyatlar artınca domestesi sayıyla almaya başlarız, atık sorunu kalmaz. Belki de hapla beslenmeye başlarız. Bize ütopik gelse de gelecek nesillerin normali olacak.
İnsanız ya, binlerce yıldır burdayız, bir şekilde uyum da sağlarız. Astreoid falan çarpmadıkça sıkıntı yok.
Muhtemelen 70. doğumgünümde ya da 50. evlilik yıldönümünde, yaptırım uygulamayan Afganistan, K.Kore ya da Nijerya gibi bir ülkeye antrikot turuna gidebilirim.
Kurban mesele gibi ama onun için de bir fetva çıkar: Yılda 10 milyondan az kazananların kesmemesi gerekiyor diye. O da tamam.
Ha bazı bağnazlar evinde koyun fln beslemeye çalışacaktır. İnanıyorum ki kudretli polisimiz bu hainlere baskınlar yapacak, afişe edip uzun süre kodese tıkacaktır.
Hep yapay et demişim çünkü küresel ısınmanın en büyük sebebi inekler. Ama belki ineklerin kaba etine çip takarlar ve metan depolamanın bir yolunu bulurlar. Bu kadar yaygaraya gerek kalmaz.
Alternatif bir yaşam mümkün mü?
Hadi işe bisikletle gittik, bir kere bile uçağa binmedik, evi 18 dereceye ayarladık, evde kazakla dolaştık, kaliteli kumaşlı giysi aldık, onu 3-5 yıl kullandık, paylaşım ekonomisine önem verdik, ikinci el eşya kullandık, elektronik atık miktarını düşürdük, bir telefonu 4 yıl kullandık.
Dünyanın geri kalanı buna ne kadar uyuyor?
Kaçınılmaz sonu 1-2 yıl öteleriz ancak. Dünya'yı kurtaracak alternatif yaşam, dünyanın sonu gelecek gibi olunca ancak benimsenir. O da, belki 50-100 yıl dayanır sonra yine başa döneriz gibi geliyor.
Ya da gelecek nesiller daha duyarlı olur, kim bilir.
avrat yazisina benziyor xd
bence Anadolu o fırsatı kaçırmak üzere, çok yazık
Eline beunine sağlık kanki
Ülkemiz için konuşursak gıda enflasyonunun nedeni tarladan soframıza gelirken yaşanan ulaşımdan kaynaklanıyor. Bunun da çözümünü yıllardır söylerim kendimce. Bu ülkeyi demir ağlarla örmeliydik. Tırdan tıra aktarılıp arada para kazanan aracıları kaldırmadığın sürece ve harcadığın mazotu ortadan kaldırmadan gıdanın tarladan, çiftlikten sofrana ulaşmasında ki fiyat farkını minimize edemezsin. Antalya'dan, Konya'dan, Güneydoğu, Doğu Anadolu ve Trakya'dan başlatacağın demir yollarıyla tüm ülkeyi birbirine bağlayıp bu tedariği devlet eliyle ve etkin kooperatiflerle yürütürsek aradaki fiyat farkını minimize ederiz. Atatürk zamanında Şeker Fabrikalarını demiryollarının hemen dibinde kurdurarak bunun temellerini atmış aslında. Gıda sektöründe devletçilikten yanayım.
Tuzgunn,
Demirağlarla örmekten kast ettiğin tren ve demiryolu altyapıları artık BK (Birleşik Krallık) da bile geçerliliğini yitirdi. Çiftçilik aşamasından soframıza geldiği aşamaya kadar sayamayacağım kadar çok aşamadan geçiyor. Demiryolu yapmak demek çok ağır bir vergi yükü demektir ki bence başta sen dahil aklı selim hiç kimse vergi artırımı istemeyecektir. Gelgelelim bu gıda fiyatlarını düşürmek için ne yapabiliriz, yapacağımız şey muhakkak çevreci bir çözüm olmalı çünkü demiryolları hem ekonomik maliyet açısından yüksek hemde çevreci bir çözüm değil. Bu noktada yapabileceğimiz en güzel teşvik elektrik kullanılacak tırlar için tax cut uygulamak. Hâl ve benzeri sistemleri olabildiğince azaltamaya dikkat edeceksin. Ulaşımdan başka market kar koyuyor hal koyuyor yani aracılar kazanıyor. Hâl sistemini direkt ortadan kaldırıp US ve UK ta olduğu gibi doğrudan süper market zincirlerinin almasını sağlamak bir kâr sağlayacaktır.Bu noktada şahsen tavsiye ettiğim mucizevi ilaç Yurtdışı menşeine sahip gıda zincirlerine tax cut uygulamak. Elektirikli ulaşıma tax cut uygulamak. Ulaşım fiyatları benzine indexli olduğu için yükselir eğer bunun yerine alternatif enerji metodlarını kullanırsan çok daha karlı olacaktır. Olaylara biraz devletçi bir çizgiden baktığının farkındayım ancak devletçilik dediğimiz olgu tamamen tax hike demektir eğer sen kazandığın 10 liranın 5 ini devlete vermek kalan 5 lirayıda gizli vergilere gömerek harcamak istiyorsan evet pratik ve doğru bir çözüm. Yabancı üreticiler şu anda Türkiyenin gıda sektöründe ciddi bir yer tutuyor bu şirketlerin omzundaki ekstra vergi yükünü kaldırırsak inan bana pazardaki fiyatlarda ucuzlayacaktır. Gıda Sektöründe devletçilikten yana olduğunu söylemisin UK de aldığım ve US ta tamamladığım ekonomi eğtimim ile şunu söyleyebilirim şahsi kanatim devletçilik bir devlet için ölüm maratonu gibidir. Devletin piyasa müdahil olduğundaki etkilerine bir bakmak istersen "Great Society" , "New Frontier" ve "New Deal" programlarına bakabilirsin eğer biraz ekonomist gözü ile bakarsan tamamen vergi artırımına dayalı programlar olduğunu anlauacaksın. Sana şahsen bir ağabey tavsiyesi verebilirim eğer devletin 1910 ların Osmanlı altyapısına sahip değilse asla devletçi olma çümkü o zaman kardan çok götürüsü oluyor. Tüm dediklerimi toparlarsak gıda ve her çeşit enflasyonu indirmek için yapılabilecek en güzel çözüm tax cutlar ve foreign investors tax breaklerdir çünkü bunlar ekonomiye can simidi olur. Ayrıca sen ulaşım ve tüketimdeki vergileri indirirsen her halukarda o muzu daha uzuca yersin.
Saygılarımla,Hauko
o7