Oyunuzu Kullanmadan Okuyun

Day 2,902, 03:21 Published in Cuba Cuba by Ernesto Che Guevara.

80'li yılların sonu. Üniversitedeyiz.Ne Türkiyesi yahu, dünyayı değiştireceğiz biz topyekün. Öyle bir haleti ruhiye içindeyiz yani. Okuyoruz, tartışıyoruz, yazıyoruz, oynuyoruz. Amatör tiyatronun dibine vurmuşuz. Stanislawski ile yatıyor, Brecht ile kalkıyoruz. Köprüaltında tüm masalara vuruyor, Kemancı'da sabahlıyoruz. O yıl Oğuz Atay'ın 'Oyunlarla Yaşayanlar'ını oynuyoruz. Provalardayız. Çalıştığımız Hitit Cafe'nin terasından atılmışız, provalar için yer bakıyoruz. İmdadımıza arka sokaktaki bir cafe yetişiyor. Yerin iki kat altında kalorifer kazanının olduğu bir odada çalışmaya başlıyoruz. İki kat merdivenle anca zemin kata çıkabiliyoruz. Tozun dumanın içinde provalarımızı alıyor, daktilo ettiğimiz repliklerimizi ezberliyoruz. Genciz işte lan, mutluyuz her şekilde! Bir gece provalar sonrası toplaşıp AKM'de Brecht'in Kafkas Tebeşir Dairesi'ni izlemeye gidiyoruz oyunculardan küçük bir grup. İlk yarının başlarında sorun yok ama bir ara gözlerim dolmaya başlıyor. Boğazım düğüm düğüm. Sanki kafama bir leğen geçirmişler, habire bir sağa bir sola çeviriyorlar beni. Hayır, oyunu da biliyorum, öyle hislenecek bir bölümde de değiliz. Koskoca Brecht'in bende Ömer Seyfettin hissiyatı yaratmasına da anlam veremiyorum bir yandan. Öldüm, öleceğim, nefes alırken hırıldıyorum. Allahtan yarı oluyor nihayet. Işıklar açılınca arkadaşlarıma bakıyorum. Hepimiz Erler Film'den "Kahreden Gençlik" oyuncularına dönmüşüz. Nazan Ayas gibi bakıyor, Zafer Yılmaz gibi görünüyoruz. Ortada bir Cüneyt Arkın yok ki çeksin kurtarsın bizi bu bataktan. İçimizde en iyi görünene "götür bizi hastaneye" diyorum can havliyle. AKM'nin önünden bir taksiye atlıyoruz. (Atlamak fiili bir enerji gerektirir, doğru fiil taksiye istiflenmek aslında) Çapa Tıp Acil'e gidiyoruz. Yolda taksiciye "Abi biraz daha hızlı gidemez misin, amatör gençlik ölüyor burda" deyip hırıltıyla karışık kıkırdıyoruz. Hepimizin burunlarına oksijen birşeysi bağlıyorlar, karbondioksit zehirlenmesi olmuşuz. Polis gelecek, iş uzayacak diye saçma sapan yanıtlar veriyoruz ordakilere. "Biz hepberaber evde oturuyoduk, sonra birden başımız ağrımaya başladı" falan diyoruz. Çalıştığımız cafeye ceza gelmesin istiyoruz. Ertesi gün oyuna gelmeyen diğer arkadaşlarda da gece benzer şeyler yaşandığını duyuyoruz. Gülüyoruz. Hiçbirşey olmamış gibi ertesi gene aynı çukura inip provalara devam ediyoruz.Bizi hastaneye atan arkadaş hala oyunun diğer perdesini izleyemediği için kızgın bize... Benim oğlan üniversiteli oldu ya...Ya bizim ev dolu onun arkadaşlarıyla (ben de arkadaşlarıma gidiyorum bazen onlar geldiğinde, rahat etsinler diye) ya da sabaha karşı geliyor bazen eve. Bu sabah geldiğinde doğruca odasına gitti. "Hadi sen dinlen biraz" deyip kapısını kapatırken aklıma geldi bu anı. Umarım onun yaşındayken hissettiğim kadar güçlü hissediyordur o da. Umarım, ne Türkiyesi dünyayı değiştirme gayesindedir. Gençlik çok güzel yahu. Bunu nereye bağlayacağım, hah, şuraya bağlayacağım; gençlere kıyanlara yol, aman vermeyin dostlar. Yarın gene seçim var ya, kime oy verirseniz verin ama verirken aklınıza ne Türkiyesi dünyayı değiştirme amacındaki gençlere bir şans vermekte olduğunuzu getirin derim... ya da kısaca; saçma sapan oy vermeyin la!!!