Biliyor musun ?

Day 1,792, 00:34 Published in Turkey South Africa by Kursad TURK

Biliyor musun ? Biliyor musun ? Güneşe yıldızlara, dağlara vadilere, nerede seni bulacaksam, te oralara, gidesim var... Atama babama, yedi ceddime, kavim kardaşa, evime barkıma, yarenime yoldaşıma, Fatihlere Yavuzlara, kapı komşuma, hısım akrabaya, kim tanıyorsa gari seni; cemil cümlesine hepsine seni sorasım var... Ağaçlara dallara, ılgın esen rüzgara helvelenen aşa, kısrağını kaybetmiş doru ata, derin akan ırmaklara, gökteki buluta, yerdeki toprağın yağmur sonrası kokusuna, izini yolunu nasıl bulacaksam, alayına isyanla ağlayasım var... Yürek sızlatan, etimi tırnağımdan ayırırcasına yakan, gözlerime en sert rüzgarları vursa da zaman, bir seni, yalnız seni arayasım var... "ALLAH azze ve celle yâr, Ahmedi Mahmudu Muhammed Mustafa Sevgili" lafzı düşünce dilime hani, çat diye yarılasım, paramparça olasım var... Kan düşmüş coğrafyalara, kirletilmiş haritalara, bulandırılan sulara, yalan söyleyen büyükbaşlara, kin giderim, kılıç çekesim, kafa koparasım var... Dünyaya dağılmış, dünyanın çocuklarını toplayıp bize getirenlere imrenesim, Önden Giden Atlılara katılasım var... Bir Hilal Uğruna dökülen ecdadın yadigarını, Güneydoğu'da kopan vaveylayı, dünyadan uzaya dağılmak üzere olan insanlığı kuşatasım var... "Güneşe Sefer Var" diyenlere inat, "Güneşler Sinemde Benim" diyesim, nerede gözüyaşlı bir ana varsa, oturup yanıbaşına, dizine, omzuna, sarılıp göğsüne ana sıcaklığında kaybolasım var... Ne çok seviyorum bacılarımı kardaşlarımı, ne çok seviyorum Zeynepleri, Ayşeleri, Fatmaları, Aybalaları, ne çok seviyorum Oğuz Soylu Kardaşları, Akifleri, Uğurları, Turanları, Güneydoğunun her biri Dağ gibi yürüyen meriye horta delale yoldaşlarını, diyesim var... Pınarlarından su içtiğim, kaya diplerinden çıkan sularıylan abdestler alıp, Kırk İkindi Sonrası gibi, Afyon Dağlarında namaza durduğum Anadolum, ben ne çok sende kaybolmuşum, yeniden bilesim var... Kaç ırmağı varsa Anadolu'mun; yunduğum yıkandığım, peşisıra Rumeli'den kopup gelen, Kafkaslardan akıp dönen, her biri özyurdunda "Muhacır" diye kızdırılan, ağlatılan, dışlanan her birine, kucaklar dolusu, asırlar sonrası sarılasım, sımsıkı ama sımsıkı böğrüme saplayasım var... Bin yoldaşım bu şehirde, bin yoldaşım da geride, gezmediğim her coğrafyaya akınlar yapasım, akınlarda yüreklerle akasım, yeniden bir "Sevda Medenniyeti" kuranlarala beraber olasım var... Asırlık Çınarları arayasım, Çengelköy'de, Bursa'da, Çorlu'da, Yüreğir'de, OSmaniye'den ötede, Zorkun Yaylasında göresim var.. Zorkun Yaylasından inesim, Karaçay'da yunasım, Osmaniye'den Feke'ye, Göksun'dan Çağlayanceride gidesim var... Dilimin ucuna gelenleri savuşturasım, gözbebeklerime hücum eden yaşlarımı dağıtasım, Hayber önündeki Haydar-ı Kerrar'ın gölgesine sığınasım var... Türk derken içine Asyanın bütün gözyaşlarını, Afrika'nın bütün kuraklığını, kaybedilmiş zamanları, kaçırılmış imtihanları, ağlanmamış acıları yeniden cem etmeye, cemde dara durmaya, darda pire varmaya, açılsın kapıar; Şahlar Şahı, İmam Ali'ye varasım var... Balıkesir'e gitmeye, Gönen'den geçmeye, Mübarek Çanakkale'me yeniden varıp, Eceabat'a karşıdan bakıp, "Sen üzülme bre Urumeli, Sen üzülme bre Kutalmışoğlu Süleyman Yadigarı, biz ölmeden sana değmez namert eli" diyesim var... Sokaktaki çocuklara, çöpten topladıklarıyla ekmek derdine düşenlere, bir de vatan aşkına, daha onsekiz yirmisinde toprağa düşenlere, sizden daha değerli değilim diyerek, nerede infilak etmek gerekiyorsa hani, tam da orada, karanlığn ortasında, şerrin canevinde paramparça olmaya, niyetim var... Yürek sızılarıma, kaybedilmiş aşklara, yitirilmiş coğrafyalara, nerede bir masum, nerede bir mazlum varsa, Diyarbakır Çüngüş'te veyahut İstanbul varoşlarında, Arakan'da, Somali'de, her nerede iseler, oldukları hemen her yerde bir gölgeye payanda olmağa, can atasım var... Osman Gazi Hanesine misafir olmağa, Ulubatlı'nın yanıbaşında kırkbin okla vurulmaya, Yavuz'un Çadırına kurşun atanlara karşı, Çaldıran Ovasına akasım, meydanda kardaşa kıyanlardanım olasım, dağlara karşı "Hakk'ın Hatırı içün" diye haykırasım var... Gesi Bağlarında dolanasım, Munzur Dağlarının arasından, Şah Murad Suyuna katılıp, Palu'dan geçesim, Palu'da Kardaşım Yahya Bircan'ın yanında oturasım var... Kırk vasiyetim var, birbirine benzemez, birinden birinde, Palu Tepelerine gömülesim var. Pasinler'den geçesim, Korucuk'ta ağlayasım, Ardahan'da durasım, Posof Topraklarına varıp; "Ne ediyirsen Posof ?" diyesim var... Var oğlu var... Hesap sorasım var... Hele sevdiklerim bir dönsün... Hele kaybettiklerim bir bir gelsin geri... Hele, yolda bulduklarımla, yola çıktıklarım bir yer değşitirsin... Hele, yoldaşlarım mevziilerini alsınlar, hele bu asırda devrim mi olurmuş bree, diyenlere inat, devrimin böylesini aklınız bile almaz, diyesim var... Hele hele, bütün dağlarım temizlensin kirden pastan, bütün dağlarımda halaya dursun yaylalar vadiler ırmaklar... İşte o vakit Figenim, "Hakk'ın Hatırı âlidir, yere düşmez. Bu fakirin ömrü tamamdır, gider de gelmez" diyerek, ölesim var... Asker AVŞAR /