O gün ne dayak yendi bea...

Day 2,478, 02:27 Published in Turkey Turkey by ebiebiebi

Bu anlatacağım, ebiebiebi kişisinin tarihinde yediği en dillere destan dayağın hikayesidir. O dayak ki, yıllar yılı dilden dile anlatılmış, üniversitede dayak diye bir bölüm açılsa en iyi örneklem olarak profesörler tarafından genç dimağlara aksettirilecek olan dayaktır.

Hikayeme geçmeden evvel, beni tanıyan kişilere sesleniyorum. Eğer benimle bu konuda dalga geçecek olursanız şu lafımı aklınızdan çıkarmayın. Aynı şeyi sizin de kardeşinize, babanıza bacınıza yapsalar hoşunuza gider mi? (Gider diyenler msnden eklesin.)

Seneee... 2004. Liseden yeni mezun olmuşum, ÖSS de sıçım sıçım sıçmışım, İzmir'de dersaneye gidiyorum hafta içi. Dersanede Mehmet diye mavi gözlü, hafif yavşak,geyik bi adamla tanışmıştım. Ki, bu lavukla tanışmam da bambaşka bir hikayenin konusudur. Bi de şimdi düşündüm de, hayatta başıma ne geldiyse bu herif yüzünden gelmiş. En azından başıma gelenlerde yanımdaydı. (Mehmet, çık hayatımdan, uç git!)

İzmir Bostanlı da bir Atatürk heykeli vardır. O zamanlar heykel kaidesinin arkasında kırmızı sprey boyayla yazılmış "...eküri mekanıdır" yazardı. Biz de orayı öyle isimlendirdik. Dersaneden çıktığımız hemen hemen her gün oraya gittik. Lan tabi ki de yalnız değildik. Komple arkadaş çevremizle de orada buluşurduk( evet, kızlar da geliyordu yani.)

Yine eküri mekanında buluşulan bir günde, muhabbetler edilip, kızlara yavşalınıp, bir kısım arkadaş gidince kalanlardan biri, ki ben onun Özlem olduğunu düşünüyorum, "Hadi gökdelene çıkalım" dedi.
"What the f.uck is gökdelen?"
Lan ben Menemenliyim. Ne bileyim gökdelen neresi. Sandım ki, yüksek bir binanın terasındaki bir cafe. Gökdelenin zamanında Karşıyaka sahile yapılmış olan en büyük apartman olduğunu, ve terasında kafe falan olmadığını, ancak binanın önüne gelince öğrendim.

Özlem apartman kapısındaki zillerden birkaçına gelişigüzel bastı. Kim o? diyenlere cevap vermedik. Ama kapı açıldı.
O lanet kapı açıldı...
Vay o ayaklarım kırılaydı da o kapıdan geçmeyeydim.
Bu arada, kadroda 4 erkek, 2 kız var.
Asansöre binildi, en üst kata çıkıldı, bir miktar merdivenden sonra, çatıya bakan kolu kırık bir pencerenin önüne geldik. "Aman tanrım! Bu çılgın gençler çatıya çıkmaya çalışıyorlar, hemen onları durdurmalıyım" demedim tabi ki. Gayet yüzümde "heheheğğğnnn" ifadesiyle devam ettim."Lan pencere kapalı," diyemeden, Özlem kişisi, anahtarıyla, adeta gedikli bir hırsız, adeta Ceyms Bont gibi pencereyi açtı.
Çıktık terasımtrak çatıya.
Manzara muhteşemdi.
Önümüzde deniz, karşıda Göztepe tarafı, güneş batmaya hazırlanıyor. Hani hoşlandığın kızı getir, 15 dakika sonra nikahına al. Öyle bi ortam mevcut. Ben sapım. Zaten bi Mehmet kızarkadaşıylaydı o vakit. (İt!)

Oturup manzaranın tadına varırkene, birisi gelip ( muhtemelen su anda adını hatırlamadığım o geyimsi oğlan) gelip, " lan pencereyi kapamışlar" dedi.
Dedim, "Açarlar.."
Nah açarlar it, adamın bi amacı var ki kapatmış. Ne içtim lan ben!
Sonrasında biri gelip, "pencereyi kapatan kapıcıymış, polis çağırmış" dedi. O biri yine o geyoğlandı sanırım.
Aslında güzel bir mantık yürütmüştüm o zaman:
1- Kızlı erkekli bir grubuz.
2- Sadece sigaramız var. Alkol almıyoruz ve uyuşturucu kullanmıyoruz.
3- Hiçbir şey kırıp dökmedik.
4- İzmirdeyiz.
Polis gelip ne yapacak ki? Bir daha asla buraya gelmeyin, kimsenin apartmanına girmeyin falan diyecek, biraz azarlayacak, sonra da bizi salıverecek.

Lan gerizekalı herif, mantığın doğru, doğru da, bunu ne diye pencere önüne gidip kapıcıya söylüyorsun. O da biliyor bunların olacağını. Oraya çıkan ilk denyolar siz misiniz zannediyorsun...

"Abi, polisi çağır, yapacak bişey yok. Ama polis gelirse bize bişey yapmaz, ama pencereyi açarsan biz gideriz buradan."

Kapıcı pencereyi açtı, ama kendisi için. Karşımda 155 santim boylarinda 230 santim eninde bir abi duruyordu şimdi.

"Arkadaşlarla buraya bi çıkalı...."
Ya Emre, sen salak mısın? Anadolunun bağrından kopup gelmiş, paso zenginlerin bulunduğu apartmanda çalışıp canından bezmiş adama o parmaklarını büzüp açıklama yapmaya kalkarsan sana o eli yedirirler.
Her şey bir anda oldu.
Bizim cep herkülü bana bir yumruk indirdi ki, Marilyn Monroe' yu gördüm( Hakketten taş hatun.) Lan demeye kalmadan bi tane daha yumruk yedim. Frank Sinatra' nın bana sislerin arkasından el salladığını gördüm.
Tamam da ben de boş durmam, birazcık ben de vurayım dedim. Vurdum da, en az 3 yumruğumun adama denk geldiğinden emin olmama rağmen, adamda herhangi bir yumruk yemiş havası yoktu.

Diyeceksiniz ki, hikayenin başlarında 4 erkek olduğunuzu söylemiştin, onlar ne yapıyordu?
1- Hatırlatayım, bir tanesinden "geyoğlan" diye bahsettim. Onu zaten görmeyin.
2- Mehmet dediğim adam, ben yumruğu yedikçe adım adım gittiğim uçurumdan beni çekmeye çalışıyordu. (Bu esnada da zaten vuramadığım adama daha da çok vuramıyordum.
3- Yiğit... Hakikaten neredeydi o lavuk???
4- Ben. Efendi gibi dayağımı yiyordum.

Ben orada yumruk manyağı olurken, bir anda tekme savuracak şansım oldu. Tüm gücümle bir tekme savurdum. Adamın apışarasına geldi...
Dedim, "tamam. Patlattım adamın testislerini, sıçtık."
Sorun şu ki, adamın testislerinin zaten olmadığını bilmiyordum. Zerre tepki vermeden, beni evire çevire dövmeye devam etti.
Saldım kendimi. O tekme kendimi savunmak için yapabileceğim son hareketti.
Arkadaşlar bir süre sonra, adamın da artık insafa gelmesiyle birlikte beni yaka paça aşağıya indirdiler.
Sonuç: Kırık:Yok
Kanama: Yok(ki, hala inanamam)
Burkulma: Tekme atılan ayakta 1. Dereceden. Eve topallaya topallaya gittim.