Edebiyatın Sapkın Çocukları:Beat Kuşağı

Day 2,711, 08:02 Published in Turkey Cuba by stray dog

“Beat yazarları, değişimin gerçek mimarlarıdır. Hiç şüphe yok ki; ülkede son kırk yıl boyunca yaşanan siyasi ve kültürel değişimin geniş resminin önemli bir parçası olan beat edebiyat hareketinin sonucu olarak, daha özgür bir Amerika’da yaşıyoruz.”

William S. Burroughs



İkinci Dünya Savaşı’nın ardından gelen yıllarda Soğuk Savaş dönemi başlamış durumdaydı ve dünyada artık atom bombası diye bir şey vardı. Milyonlarca insan ölmüş, bir o kadarı da ölmekte veya acı çekmekteydi. Öte yandan 1950’li yıllarda Amerikan gençliği rahat ve orta sınıf değerlerine bağlı bir hayat sürdürmekteydi. (Üniversiteye gitmek, iyi bir iş, iyi bir eş, iyi bir ev edinmek ve karşı cinsle olan ilişkisinde fazla ileri gitmemek gibi…)İşte böyle bir dönemde ortaya çıkan beat kuşağı yazarları, Amerika’yı o günlerinden alıp 1960’ların ve 70’lerin dünyasına doğru götürdüler.



“Beat”, kelime olarak; meteliksiz, yersiz yurtsuz, başıboş, bitkin, umarsız, uykusuz, uyumayan, her şeyi derinlemesine algılayan, aşırı duyarlı, kendi başına, dışlanmış gibi anlamlara gelebilmektedir. Ancak, Jack Kerouac kelimenin bir başka anlamına daha dikkat çekmekteydi: “Beatific”, yani kutsal veya kutsanmış. Kerouac’ın bu anlama dikkat çekmekle; ezilenlerin, dışlanmışların gizli kutsallığını vurgulamak istediği söylenmektedir.



Beat kuşağı mensupları; otostopla ülkeyi dolaşarak, caz müzik dinleyerek, başkalarının hayatlarına karışmayarak ve uyuşturucu maddeler kullanarak yaşamakla işe başlamışlardı. Bir yandan da özgürlükçü; tutuculuğa, baskıya, savaşa, faşizme karşı; doğu inanışlarına, budizme dönük ve azınlık haklarını savunan bir düşünce sistemini yavaş yavaş geliştiriyorlardı.



Bu felsefe ve hareket elbette sadece edebiyatla sınırlı kalmadı. Sanatın başka alanlarına da bulaşıcı bir hastalık edasıyla yayıldı. Film yapımcıları, yönetmenler, ressamlar, müzisyenler, yayımcılar, yayınevlerinde çalışanlar ve medyanın diğer kolları da bu akımla dalgalandı. Bütün bu kollar birleşerek Amerika’nın uzun yıllardır içinde barındırdığı bohem geleneğini tazelediler ve Allen Ginsberg’ün söylediğini yapmaya koyuldular:“Yapacak büyük bir işimiz vardı ve bunu yapıyoruz. Amerika’nın ruhunu kurtarmaya ve iyileştirmeye çalışıyoruz.”



Bukowski ile Bitirelim

"herkesin savaştan yana olduğu bir dönemde savaşa karşıydım. iyi savaşı kötü savaştan ayırt edemiyordum-hala edemem. ortalıkta henüz hippiler yokken hippiydim ben; beat kuşağı gelmeden önce beat'tim.

bir protesto yürüyüşüydüm, tek başıma.

yeraltı'nda bir köstebektim ve ortalıkta benden başka köstebek yoktu.

daha henüz yeraltı oluşmadan yeraltı'ndaydım ben. pis bir genç adamdım.

ben hip'tim zaten..."