3'lü makale görevi - II

Day 3,012, 12:29 Published in Turkey Croatia by Kandehar

Eğitimin zararları
02.02.2016
Beyinsiz Adam
beyinsizadam@gazeteyeniyuzyil.com


Ortaçağ’da ruhban sınıfı sadece din değil hemen her konuda otoriteydi. Çıkıp da mesela “Atmosferin yüzde 78’i azottur” dediğinizde “Dur bakalım hacı, Papa hazretlerine bir soralım” derlerdi. Eğer Papa’nın bulduğu sonuç farklıysa onunki kabul edilirdi. Giordano Bruno “Dünya evrenin merkezi değildir” dediği için Engizisyon mahkemelerince suçlu bulundu ve yakılarak idam edildi. O devirlerde “İnsan insanın kurdudur” gibi bir önermede bile mahallenizdeki rahibe danışmanız elzemdi.

İdamlar dışında aslında gayet eğlenceli görünen Ortaçağ biteli çok oldu. Bugün dibinde şarapçı dayıların demlendiği İstanbul surları yıkıldığında bütün Avrupa “Aaa bunlar yıkılabiliyor muymuş, hımmm, çok güzel” deyip derebeyliklerin, küçük krallıkların sonunu getirdi ve Ortaçağ bitti.

Surların yıkılabilmesinin anlaşılmasından daha da önemlisi sonrasında aydınlanma düşüncesinin yayılmasıydı. Bu da bir nevi düşünsel surların yıkılabilmesiydi. Avrupa Papa’ya ve ruhban sınıfına kısmen başkaldırdı. “Benim bedenim, benim kararım”, “mini eteğime dokunma” tarzında söylemlerle Papalığı sindirdiler.

Ve ruhban sınıfı bir daha yeniden ele geçiremeyeceği otoritesini günden güne kaybetti. “Tamam, dünyanın yuvarlak olduğunu kabul ediyoruz, gene de Pazarları kiliseye gelirseniz seviniriz” tarzında şirinliklerle eldekini korumaya giriştiler. Bugün yok olmaya yüz tutmuş meslekler belgesellerine konu olacak kadar popülerlikten uzaklar. Dindar Hıristiyan bile rahiple çok yüz göz olmuyor, hayatına karışmasına müsaade etmiyor, “Pazar bi uğrar şarabınızı içerim” deyip yoluna devam ediyor.

Tarih bize gösterdi ki, roller, kişiler değişse bile insanoğlunun kadim hislerini, duygularını karşılayacak kurumlar olmak zorunda. “Ruhban sınıfı” da böyle bir ihtiyaç. Eğitimli, eğitimsiz, kırsalda veya şehirde, halkın çok büyük çoğunluğunun ihtiyacı. Bilinen en eski zamanlarda büyücüler, daha yakın zamanda din adamları, ve içinde yaşadığımız çağda… Bilim adamları!

Büyücüler ve rahiplerden sonra bilim adamı dediğimiz daha eli yüzü düzgün tiplerin yeni “ruhban sınıfı” olmasına çok itirazım olmayabilirdi, eğer bilim adamı olma yolu da kutsallaştırılmasaydı… Bir başka deyişle örgün eğitim.

İçeriğinden, yönteminden, sonuçlarından bağımsız olarak şu anki eğitim kutsal kabul ediliyor. Üstelik her yüz kişiden yüzünün “Eğitim sistemimiz berbat” dediği bir çelişkiyle beraber. Eğitim sistemimiz berbat ama o eğitim sisteminden çıkan “yüksek” eğitimliler başımızın tacı. Herhangi bir sosyolojik ya da politik problemde “eğitim seviyesi” üzerinden aşağılamalar-yüceltmeler gayet normal kabul ediliyor.

Eğitimlinin aşamayacağı cehalet çıkmazı da burada başlıyor. Toplum, devlet eğitim almış olmayı kutsallaştırınca adam belki de çok bariz bir yanlışında bile “Şu kadar yıl okudum, yanlış düşünüyor olamam” diyebiliyor. Kendi fikrinde, düşüncesinde, hayat tarzında, başkaları hakkındaki görüşlerinde, sorunların çözümüne getirdiği yaklaşımda bağnazlaşabiliyor.

Oysa bunun tam karşısında, Anadolu’da yaşlı başlı adamların hiç utanmadan söyleyebildiği “Ben cahilim, bilmem ben” bazen daha hayat kurtarıcı olabiliyor.

İnsanlar bilgi sahibi olmanın verdiği doygunluk hissiyle fikri umursamıyorlar. Halbuki fikir geliştirme, düşünme, analiz etme, empati, yorumlama ile bilgi sahibi olma farklı şeyler değil midir? Google’dan sonra zaten yalın ansiklopedik bilginin hiçbir hükmü kalmadığını kimse fark etmiyor mu?

Margaret isimli kadın sevinç içinde “Bak Anthony, oğlumuz İncil’in bütün versiyonlarını nasıl da ezbere okuyor” dediğinde yıl 1574’tü.

O çocuğun ve anlayışın başka versiyonlarını görüyoruz bugün.

Surlar da restore ediliyor zaten.