Modernizm değiştiriyo adamı !!!!???

Day 2,659, 10:59 Published in Turkey Turkey by EmilyanoZapata

Yazılıdan önce "Hocam kitaba bağlı kalmak zorunda mıyız?" diye soran çocuk hiçbi sey çalışmamıştır. "İstediğimiz sorudan başlayabilir miyiz?" diye soran az çalışmıştır. "Bitiren çıkabilir mi?" diye soran ise, ya kitabı yalayıp yutmuştur, ya da boş kağıt verip çıkacaktır.

Dışarıda yarım saatlik işi olup montun içine "evde giymelik tişört" giyen adam terden pişse de çıkarmaz o montu.

Bölümü gereği laboratuvarda ders gören gerizekâlı birinci sınıf üniversite öğrencisi, ilk iş beyaz önlük ile fotoğraf çektirir. Bilim adamı oldu çünkü beynine sıçtığım.

Sağıra laf anlatmak, cahil ve kibirliye laf anlatmaktan yeğdir. Zira biri anlamak, diğeri anlamamak için çırpınır.

"Sevgi" ve "kardeşlik" laflarını sıklıkla kullanan insanın amacı sevgi ve kardeşlik değil, onlardan faydalanmaktır.

"Yaa pardon" diye lafa giren ve az samimi olunan insan, birazdan sigara isteyecektir senden.

Otobüse bindiğinde akbilinden "vorodot vorodot, yetersiz bakiye" sesi alan kadın kafasını otobüs halkına çevirerek sorduğu "akbili olan var mı?" sorusuna buz gibi bir sessizlikle cevap alır. Sanki kendileri sodekso yemek fişiyle bindi ak.
Her insan yalnızdır. İnsanlar ne yazık ki yalnız olmadıklarını, etrafında ne kadar çok insan bulunduğunu ve ne kadar geniş bir çevreye sahip olduklarını bazen alenen, bazense çaktırmadan duyurarak ispatlama çabasına girerler. Oysa yalnızlık, etrafındaki insanların sayısıyla ölçülebilir bir şey değildir, aklının ve vicdanının uyuştuğu insan sayısıyla ilgilidir. Fakat hayatında akıl ve vicdan olarak uyuştuğun insanların bulunması bile yalnızlığını engelleyemez. Zira ateş düştüğü yeri yakar ve o ateş tek bir yere düşmüştür: Sana.

Bazı popüler işler çok beğenilse de insanların "beğenmedim" tribine maruz kalırlar fakat aradan yıllar geçince kıymete binerler. Gora filmi ilk çıktığında "osurukla güldürüyor, bu ne böyle?"dir, ancak üzerinden seneler geçtikten sonra değeri dile getirilebilir. Kemal Sunal filmleri gibi.

Kör ölünce badem gözlü olur, edebiyat yapmaya gerek yok, hazır yapılmışı var.

İnsan denilen gavat "beğenilme kaygısıyla" rol yapar.

Taburesinden "rototooojjt" sesi gelen adam "lan osurmadım, tabureden geldi o ses" ispat çabasıyla taburesini bir kez daha hareket ettirir.

"Bu konu sınavda yok, genel kültür olsun diye anlatıyorum" diyen hoca o dakikadan itibaren kimse tarafından s*klenmez.

Eğitim sistemi, öğrencinin beynine "çıkar kazanma güdüsünü" vermek üzere dizayn edilmiştir, "çıkarım yoksa işim olmaz" kafasıyla yetişen çocuklar ileride devlet veya iş adamı olurlar.

Bu tespitlerimin sebebi şuydu: Dünyayı teknolojik gelişmeler değil, o gelişmelerin nerede, nasıl ve ne zaman kullanılacağını belirleyen toplumbilimciler yönetir. "Kaos mühendisliği" diye bir dal vardır, bu öyle ÖSS'de puan tutturup Marmara Üniversitesi'nden ek kontenjanla girebileceğin bir mühendislik dalı falan değildir. Gelişim zaten kaçınılmazdır paşam, esas önemli olan bu gelişimi ne amaçla, nasıl beyinlere enjekte edeceğindir. Senin benim gibi gerizekâlıların görebildiklerini, bu işe milyarlarca dolar yatırım yapanlar zaten görüyorlar. Bu konuda şüphe duyma kendinden.

Nato'ya üye olabilmemiz için iki şart sunulmuştu bize: Kore'ye asker göndermek ve eğitim sistemini ABD'ye göre şekillendirmek. ABD dediğim Clinton, Bush veya Obama değil, onları o pozisyona getiren bankerler ve elit ailelerdir, ABD'nin esas sahipleri yani. Bir başka ülkenin veya oluşumun yöntemini kullanmak, onlarla aynı amaca hizmet etmediğin sürece gayet zekice olabilir. Örneğin Atatürk, Türk Kanunu Medenisi'ni İsviçre'den almıştır. Peki İsviçre bizim üzerimizde bir sultası olan, sözü geçen bir devlet miydi? Hayır, Atatürk idealist bir adamdı, "aha en iyisi bu" dedi ve onu getirdi bize. Bana kalırsa iyi de yaptı anasını satayım, zira ben son dönem Osmanlı'sında yaşamaktansa Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşamayı yeğlerim, sen de yeğlersin merak etme. Fakat İsmet İnönü'den itibaren bugüne kadar sürmekte olan "batı rol modeli" ile şekillenen eğitim sistemi, "en iyisi" olduğu için değil, yapılan gizli anlaşmalar gereği "bir emel üzerine" ülkemize dayatılmaktadır. Bunun en büyük sebebi; yüksek potansiyelli insanların "tadımız kaçmasın Ali Rıza Bey" mentalitesine sahip ve "batı"yı doğru olarak kabullenen sığırlar olarak yetiştirilmesi gayesidir. Bunun en kanlı canlı örneği de ABD halkının şu anki durumudur, "abi Amarikalılar çok salakmış laa ehehe" geyiği gerçekten de doğrudur, o insanlar doğuştan salak değiller fakat çip takılmış robot misali salağa çevrilmiş vaziyetteler, aylarca aralarında yaşadım ve gözlemledim bu durumu.

Misal son haberlere göre ilköğretimde serbest kıyafete geçilecekmiş, ne kadar "özgürlükçü" ve "medeni" duruyor değil mi? Fakat ben önlüğün altına giydiğim kumaş pantalonun sol diz kapağı yırtık olduğu için, sağ bacağımı sol bacağımın üstüne atarak sınıfta oturduğum günleri iyi bilirim. Bizim halkımızın geliri belli, evladına alabileceği maksimum giyecek sayısı belli. Bu çocuklar daha o yaşta karşılaşacaklar "sınıf ve statü farkı" ile. Bunun şoku ile büyüyecekler, yetişecekler ve daha o yaşta ezilmişliğin tadını alacaklar. Bunun gibi onlarca, yüzlerce "detay" gözüken bilinçli uygulama bu hale getiriyor bizim gencimizi. Ne onlara, ne de sana fark ettirmeden, fark etsen bile "o kadar tepki gösterilecek bir şey yok" diye düşündüren ufak ufak dayatmalarla... Bu dayatmalarla pısırık bir jenerasyon yetiştirildi ve yetiştirilmeye de devam ediliyor. Bunları dile getiren ise ya "milliyetçi", ya da "komplo teorisyeni" oluyor, zira o çok doğru olan "batı" kafasında yetiştirilen insanlar değer biçiyor sana.

Bir süre önce Leman'da, sonra Penguen'de, şimdi de Uykusuz'da çıkan "siyasilere giydiren karikatürleri" Facebook üzerinden "like"layan veya takdir eden gerizekâlı mendeburun kendisi de köpek gibi istiyor o insanların yerinde olmayı, eline fırsat geçse o da aynı boku yiyecek kendi eleştirdiği insanlarla.

Çünkü öyle yetiştirildi.

Öyle dayatıldı.