Geçmişten gelen adam

Day 1,222, 09:06 Published in Turkey Turkey by tiryakihasanpasha

Ve Behçet en sonunda uykusundan uyandı. Gözlerini açmıştı.

Esnedi ve gerildi yattığı yatağında, ama kalkmadı. Tavana bakıyordu, çatlaklar ve örümcek ağları dikkatini çekebildi. Şimdilik düşünmüyordu.

Bulunduğu bodrum katına ikindi güneşi vuruyor, duvarları turuncu ediyordu. Yaşıyor muydu? Galiba “evet” olmalıydı çünkü ölüm böyle bir şey olmamalıydı onun için. Ve doğrulup oturmaya karar verdi en sonunda.

Doğruldu ve oturdu. Bir kucak dolusu pamuk gibi sakallarını görünce irkildi. İrkildi ama ne fayda? Upuzun saçları başından yatağa kadar bembeyaz ve ölümcül bir pelerini andırıyordu.

Ellerine baktı. Kurumuş bir bataklıktan daha kırışıktı. Tırnakları Fredy Kurigerın değil, kendi öz tırnaklarıydı.

Neler olduğunu anımsamaya çalıştı. Kesik filmler geçti gözlerinin önünden. Kesik gürültüler. Kesik bir gürültü ve kesik bir karanlık… Cephe düşüyor! Kesik bir gürültü ve kesik bir karanlık… Kesik bir karanlık… Çocukları uzak tutun! Kesik bir karanlık… Tanklar nerde kaldı…

kaçın hepimizi yiyecek bu ejderha kaçın… Karanlık… Behçet sen şu bodruma saklan…

Doğan güneş ve batan güneş… Pencerede hep düşman postalları görünüyor… Sadece postallar, üstü gözükmüyor. Sessiz olmalıyım, en iyisi uyumalıyım…

Karanlık…

Ayağı kalktı.

Uzun zamandır kullanmadığı vücudu şimdi pek kullanılamaz halde olduğundan ayağı kalkınca her yanı ağrıdı. Tavana bitişik küçük pencereden gelen güneşten korumaya çalıştı gözlerini. Işık acıtıyordu.

**********
Apartman kapısını araladı. Dışarı çıkmaya korkuyordu. Sokakta tek kale oynayan birkaç tane level-5-10 çocuk gördü. Birisine seslendi. Ama sesi çok zayıftı.

En sonunda çocuklardan biri arkasını dönünce onu görebildi.

“Hey çocuklar şuraya bakın!”

“Kim bu dede lan?”

“Bilmem ama bizi çağırıyor heralde, bir gidip bakalım.”

Çocuklar apartman kapısının önüne, onun yanına geldiler. Beyaz kaşlarının gözlerini yarı yarıya örttüğü bu adam ellerini titreye titreye kefene benzer elbisesinin cebine götürdü.

Yaşlı adam elleri gibi buruş buruş olan bir GRD banknotunu çocuklara korkarak ve aynı zamanda sevgilerini kazanmaya çalışarak uzattı. Ve o zor çıkan sesiyle;

“Agimera, opi antos, eureka de alle dallamasos?” (Yun. Çocuklar çok açım, lütfen bana yiyecek bir şey getirebilir misiniz?)

“Ne diyo la bu adam?”

“Bilmem ki? Ben de hiç anlamadım. Bize para vermek istiyo heralde?”

İhtiyarın gözleri parladı. İçini bir ümit doldurdu.

“Siz Türk müsünüz evlat?”

“Neye benziyoz amca?”

“Aman çocuklar dikkat edin napıyorsunuz? Yunan zabitler vururlar sizi. Ananız babanız yok mu?”

“Ne Yunanı dede ne diyon?”

Artık bir ihtiyar olan Behçet durumu anlıyordu. Ve anlarken düşman korkusundan da çok korkuyordu.

“Çocuklar hangi tarihteyiz?”

Çocuklar sırıtarak bu beyazlamış insanı izliyorlardı. Cevap vermediler. Koltuğunda topu olan şapkalı çocuk gülmek üzereydi.

“1130 lar dayız di mi çocuklar?”


vote larınız ve sublarınız ile hikayeler devam edecek. Saygılarımla efendim.