Güzel bir Alıntı

Day 2,592, 11:13 Published in Turkey USA by polis imdat bulent

11:22
-Güzel bir Alıntı-
Yaşım 32, annemle yaşıyorum. Babam da var; ama o oturma odasında yaşıyor. Annemle ben salondayız.
Bir bankada orta kademede çalışıyorum. Hiç sevgilim olmadı. Bir keresinde, üniversitenin ikinci yılında Gönül diye bir kızla yakınlaşmıştım. Okul çıkışları yürürdük, dünyayı konuşurduk, sevgiyi konuşurduk, birlikte dans kursuna gitmemiz gerektiğini konuşurduk. İki kez de sinemaya gitmiştik. Biri Forget Paris öteki de Braveheart. Geceleri uykuya dalmadan önce onu düşünürdüm. Sabahları uyandığımda akılma gelen ilk o olurdu. Okul partisinde onu Cem’le öpüşürken gördüm, sonra...
Gittiğim ilk maç Fenerbahçe – Beşiktaş arasındaydı. 1979 yılıydı galiba. Süleyman’ın Cemil’i marke ettiği maçtı. Sahadaki tek sarışın Süleyman’dı, ben de Beşiktaş’ı tutmaya karar verdim. İnsanlar Cemil Turan, Lefter, Metin Oktay, Şeref gibi futbolcuları görüp takım tutar. Ben gidip adı sanı bilinmeyen, şu an esamesi bile okunmayan bir defans oyuncusu sayesinde Beşiktaş’ı tuttum. Bir de çocukken Trt’de İlker Yasin’in sunduğu Avrupa’dan Futbol programını hiç kaçırmazdım. İspanyol liginde Osasuna diye bir takım vardı. Hala var. Osasuna denen bu takım diğerlerine nazaran zayıf bir takımdı ve İlker Yasin sürekli “Ender gelişen Osasuna atakları” diyip dururdu. Osasuna takımı ender geliştirdiği ataklar sayesinde Avrupa’da tuttuğum takım oldu. Aynı dönemde Liverpool, Bayern, Nottingham, Forrest gibi takımlar havada uçuşurken, ben Osasuna sempatizanı olmuştum.
Okuduğum bütün okulları birincilikle bitirirdim. Bu çok istediğimden olmadı. Yapacak daha iyi bi’şeyim yoktu. Hep ders çalıştım. Futbolcu olmak isterdim; ama mahallede beni pek takıma almazlardı. Zaten çok yeteneksizdim. Beden derslerini de hiç sevmezdim. Uzun mesafeli koşularda diğerlerine kronometre tutarlardı. Beden hocası benim koşacağım gün kronometre yerine takvimle gelmişti. Herkes çok gülmüştü. Ben de çok gülmüştüm. Masa tenisinde kimse yenemiyordu ama...
Çok arkadaşım yok. Liseden Bahadır var. O da Amerika’da şimdi. Sürekli çağırıyor; ama gidemem. Uçaktan çok korkuyorum. Yalnızlık gibi bir sorunum yok. İnsanlar beni seviyor; ama sadece o kadar. Oraya buraya pek çağırmıyorlar. Şirket eğlencelerinde yeterince sosyalleşiyorum zaten. Çok kitap okuyorum; ama hemen unutuyorum. Konsantrasyon sorunum varmış. Bunu bir yerde okumuştum. Bir de karmaşık insan ilişkilerine bulaşmamak daha iyi oluyor galiba. Çok emin değilim; ama içiniz boşalmıyormuş. Bunu da bir yerde okumuştum. İçiniz boşalmıyor... Yani sizi siz yapan özelliklerinizi yitirmiyorsunuz. Yani hayat boyu bakışlarınız değişmiyor. Çocukken nasıl baktıysanız, hayat boyu öyle bakıyorsunuz. Ama itiraf etmeliyim ki bir kız arkadaşım olsa çok iyi olurdu. Öyle sevişmek için falan değil, birlikte bi’sürü şey yapmak için. Ne biliyim, birlikte yemek yapardık, masa tenisi oynardık, Kim Milyar İster’i birlikte izlerdik. Erenköy sahilinde yürürdük. İşte böyle şeyler. Bir de bol bol konuşurduk.
Benden yazmamı istediler. Yazacak kadar çok şey bilmiyorum ki? Israr ettiler. Peki yazıyım de ne yazıyım. "Kendini yaz, yaşadıklarını yaz" dediler. İçimden “Yaşadıklarımdan ancak kutu oyunu yapılabilir, başka bir halta yaramazlar” demek geldi. Sonra düşündüm, herkesin her şeyi bildiği bir ülkede, bir şeyleri bilmemek üzerine yazılabilir diye... Birileri okur mu diye merak ettim, neden olmasın? Ender gelişen Osasuna atakları beni heyecanlandırmıştı. Belki sizleri de heyecanlandırır.
- Eray Saydam