Zirveye yürüyen adam (Full sürüm) 3

Day 1,204, 04:14 Published in Turkey Turkey by tiryakihasanpasha

Yaratık Egzos Aylin’i iyice ağzına yaklaştırdı. Kocaman kıpkırmızı çatal diliyle, kuyruğuyla sıkı sıkıya tuttuğu kızı taciz ediyordu. Aylin eli kolu ipince beliyle beraber kıstırmış durumdaydı. Çırpınıyordu ama fayda etmiyordu. Pompalı tüfeğinin mermisi çoktan bitmiş, tüfek düşmüştü.

“Pislik hayvan, Allah belanı versin, babamı öldürdün!” diye bağırıyordu Aylin ejderhanın kocaman burun deliklerine doğru. Gözleri bir adam boyu kadar vardı. Cehennemi gösteren kırmızı saydamlıkta boy aynası gibiydiler yakından bakınca.

Aylin çaresizdi. Bağırmak işe yarayacak gibi gözükmüyordu. Şapkası düşmüş saçları karmakarışık olmuştu. Beyaz yüzü yer yer saçlarıyla örtülmüştü. Öleceğini biliyordu. Ateş etmişti ama öldürememişti babasının katilini. Böyle bir şeyin kolay kolay ölmeyeceğini anlamıştı ancak artık her şey için çok geçti. “Keşke şimdi Murat’ı son bir defa görebilsem” diye içinden geçirdi.

Aşağılardan yeryüzünden bir ses duyuldu.

“Egzooooooooooos!”

Bu, Murat’ın sesiydi. Aylin kulaklarına inanamadı. Hemen o da bağırdı;

“Muraaaat, buradayım Muraaaat!”

Ancak sesi o kadar cılız, o kadar ince kalıyordu ki onlarca metre aşağıdaki Murat’ın bunu duyması imkansızdı.

“Aylin ben geldim. Seni kurtaracağım, dayan sevgilim. Egzooooos şerefsiiiz, Kızı bırak beni alll!”

Dedi ve havaya pompalı tüfekle bir el ateş etti. Tüfeği tekrar sırtına koydu. Koca ejderha sesi duyabildi aşağılara baktı, Murat’ı gördü. Sinirlendi, kanatlarını çırptı ve korkunç bir şekilde anırdı. Anırınca burun deliklerinden ve ağzından ekşi, sarımsak kokulu ve sıcak hava dalgaları vurdu Aylin’in yüzüne. Saçları dalgalandı, bayılacak gibi oldu Aylin.

Yaratık onu aşağı doğru indirdi ancak beş adam boyu yükseklikten yer bıraktı. Aylin az ötedeki kayalıkların dibine düşmüştü. Murat’ın aklı başından gitti. “Aylin” diye deliler gibi bağırarak oraya doğru koşmaya başladı.

General İlker, sotedeki General Stok’a telsizle anons geçti;

“Stok naptın? Hadi savaş bitti, bitecek, neyi bekliyosun daha? Vursana şu pisliği.”

“Komutanım, görüş açımı netleştiremiyorum bir türlü. Bir tane kadın vardı onu vurmak ihtimalinden korktum. Hem rüzgâr da kuvvetli esiyor.”

“Bak Stok bu savaşı kaybettik ama bu yaratığı öldürmemiz lazım. Yoksa ömür boyu esir olarak yaşayacaz. Bak şimdi kızı attı kız mız yok ben görüyom burdan herşeyi, rüzgâr da dindi. Tam gözünden vurman lazım bu şerefsizi, anladın mı?”

“Yiessss masstırrrrrrr”


.* * * * * *


Murat tam sevgilisinin düştüğü yere koşarken o upuzun ve kocaman kuyruk, dalgalı gürültüsüyle tepesinde bitti. Murat sağa sola kıvrılsa da belinden sararak yakaladı. Ve yukarılara çıkarmaya başladı. Yukarılara çıktıkça Murat biraz daha dikkatli hareket etmeye çalışıyordu. Düşmesi iyi olmazdı, çok yüksekti burası. Hayatında hiç bu kadar yükseğe çıkmamıştı. Ama bu durumdan da bir an önce kurtulmalıydı. Çünkü Aylin aşağıda can çekişiyordu.

“Şerefsiz p…ç s…cm lan senin o…çcğ…. Aylin’imi nasıl attın lan p…ç”

Ejderha tıslaya tıslaya çatal diliyle Murat’ı da bir güzel okşadı önce. Ağzını açtı, yemeye hazırlandı onu. Murat sağ eliyle sırtındaki pompalı tüfeğe yetişmeye çalışıyordu. Ancak kabzasından bir türlü kavrayıp, çekip çıkartamıyordu. Ejderha ağzını iyice açtı, Murat her şeyi net görebiliyordu şimdi. Ortalama mağara standardında koyu kırmızı karanlık, girişinde ve tavanında sivri dişler bulunan Egzos’un kocaman ağzı kesif bir sarımsak kaynağı gibi kokuyor, Murat’ın Aylin’den sonraki hayatı film şeridi gibi gözlerinin önünden geçiyordu. Kurtulamayacağını hissetti Murat. “Aylin’im bensiz ne yapar?” diye ağlamak istiyordu. Ama biliyordu ki ötelerde yeniden ve sonsuza kadar beraber olacaklardı. Artık hazırdı.

“Şimdii”

“Hedef vuruldu, hedef vuruldu!”

“Görev başarılı, aferin Stok!”

Uzaklardan duyulan bir gümlemeyi müteakip, yaratığın sol gözü devasa bir balon gibi patlayarak, dolgun retinanın kıpkırmızı sularını şelale gibi boşaltıyordu. Yaratık kuyruğuyla tuttuğu genç adamı fırlattı. Can acısıyla çırpınmaya, tepinmeye ve dünyayı inleterek anırmaya başladı. Öyle korkunç bir şekilde anırdı ki; dünyanın diğer tarafında birbirlerini gırtlaklayan Brezilyalılar ile İspanyollar, Amerikalılar ile İranlılar, Japonlar ile Çinliler savaşmayı bırakıp sesi dinlediler. Yaratık artık ölüyordu.

Yunanistan başkanı olayı görünce bulunduğu yerde hop oturup hop kalktı.

“Olamaz böyle bir şey olamaz. Kabul edilemez.”

Müttefik dostu onu teskin ediyordu.

“Üzülme dostum, yine savaşabilir”

“Savaşsa ne olur? Sen bilmiyorsun, veteriner söylemişti bana. Bu sakatlığı onu etkileyecek ve artık günde on gold dan fazla s..amayacak. Biz ne yiyeceğiz? Nasıl besleneceğiz? Halk böyle sakat bir şeye tapmaz ki artık?”

“Ohhh!”

“Ben ağlamayayım da kimler ağlasın şimdi?”

Türk tarafında ise sevinç hâkimdi. Karargâh çadırında generaller birbirlerine sarılarak olayı kutluyorlardı. Başkomutan ve aynı zamanda başkan, telsizden sniper-generale övgüler yağdırıyordu.

.* * * * *

Soğuk kışın ortasında güneş açmış, yer yer ceset dolu savaş meydanını ısıtmaya başlamıştı. Rüzgâr yabancı bir şarkı üfürüyordu toprağa ve taşa; I always love you.

Bir tepeciğin ardından sürünen Murat belirdi kadrajda. Bacakları sayısız yerinden kırılmış, ayrıca sağ tarafı üzerine düştüğünden dolayı sağ kolunu hissetmiyordu. Sadece sol kolunu kullanarak sürünüyordu. Sağ tarafından kırılan iki kaburga kemiği akciğerlerine girmişti Murat’ın. Üç nefeste bir, kan geliyordu ağzından. Artık fazla vakti yoktu, kayaların oraya, Aylin’in düştüğü yere sürünmesi gerekiyordu.

Ve işte ordaydı Aylin yüzüstü yatıyordu. Biraz daha süründü Murat.

“A..a..ayhl…lin”

Aylin’in ise bilinci çoktan kapanmıştı. Sağ avucu açıktaydı. Murat son nefesiyle hayatının son kelimelerini söyleyerek sol elini onun sağ eline uzattı.

“Bi..ben..b..ben..gelyorum..şkım” dedi ve kafasını hızla yere gömdü.

Rüzgar ürperterek esmeye devam ediyordu. General Altar Sontal dürbününü biraz daha zoomladı, ellerine baktı onların. Yerdeki oğlanın eliyle kızın avucu arasında dört-beş parmak mesafe vardı hala.

Başkomutan, general Altar’ın omzuna vurarak;

“Lan muhalefet Altar, hiç konuşmadın sabahtan beri? Gördün işte adamı böyle zımbalarlar. Sevin lan sevin. Bu son esaret olacak” diye kahkahalarla güldü.

“Yunan savaş meydanına çıkmadı bile. Halbuki savaşı kazanan onlar? Neyse biz çıkıyoruz o zaman. Kaver, senin jiple gidelim. Bir dolaşalım savaş meydanında”

General Altar onlar bir jet enkazıyla oyalanırken kayalıkların oraya gitti. Yerde cansız yatan aşıkları gördü. Eğildi, oğlanın soğumuş elini ve kızın buz tutmuş elini tutarak birbirlerine kenetledi. Ayağı kalktı. Kafasını geriye atarak, yüzünü gererek onlara son bir defa baktı. Gözü dolar gibi olunca hemen koşarak terk etti orayı, diğerlerine katıldı.

İki genç aşağın bedenleri, donmak üzere yerde ama ruhları yaşamak üzere göklerdeydiler şimdi.

Kendilerine verilen yaşamlarında,

tek ama en çok istemiş oldukları şeye kavuşmanın huzuruyla,

zirvede üstü çiçekli elmas bir kapıya giden kristal merdivenler üstünde,

sadece birbirlerini görerek el ele tutuşmuşlar,

beyazlar içinde yürüyorlardı…





PERDE KAPANIR

SON


Arkadaşlar hep istedim ki e-republik için, erepublikte yaşanmış tüm olayları sanal da olsa bir kurgu içerisinde coşkun bir şekilde anlatabilen manzum bir eser olsun. Ve en sonunda bunu gerçekleştirdim. Ancak başarabilip-başaramadığıma en sonunda siz okurlar karar verecek.

Şimdilik sağlıcakla kalın.