Mutluluk 4

Day 1,241, 08:55 Published in Turkey Turkey by tiryakihasanpasha

Mutluluk kadar önemli hiç birşeyin olmadığını yine ve yeniden anlıyordu Şinasi. Gençlerin kümülatif bir biçimde FİGHT tuşuna abanmasından dolayı duygusal bir boşalım hissetti. Birlik olmak ne güzel birşeydi? Birlik olmak, arkadaş olmak ve paylaşmak... Yıllar sonra yine ve yeniden sosyal olarak birşeyleri paylaşmak ne güzel birşeydi!

"Yo hayır!" dedi içinden. 'Evlendikten sonra tüm arkadaşlıklar biter' savını kendi bizzat balyozuyla yıkmıştı Şinasi. Çünkü herşeyin yeri başka, bambaşkaydı. Bu başka olan herşeyin olmadığında yarattığı boşluk, nasıl ki teknik faul yapılmış bir futbolcu onlarca metre sonra yere düşürüyorsa, bir adamı da yıllar sonra yere düşürüyor, çökertiyordu.

Artık düşmeyeceğini bir noktadan daha garantilemişti Şinasi. İyi ki vardı Erepublik. İyi ki vardı çünkü bu hayat dolu gençlerin aralarına girebilmeye ve hatta onların baştacı olmaya vesile olmuştu erepublik.

Karanlıkta mutfağı buldu. Bir sallama çay koydu kendine. Geçti yerine oturdu. Sadece yerine oturdu. Klavyeyi çekmedi bile. Sırayla akan savaşçılar vardı savaş ekranında. Sonra sağına, Okan'a baktı. Okan iyi yardımsever bir adamdı. Üniversite 1. sınıfa gidiyordu. Makine bölümünde okuduğu da onun hakkında tüm bildiğiydi Şinasi'nin.

Okanın yüzü bilgisayar ekranının ışığından parlıyor, Okan sevinçli bir şekilde kulaklığını çıkarmış ona yüksek sesle birşeyler anlatıyordu. Gürültüden hiç birşey duyulmasada anlatıyordu. Okan, tip olarak aynı Şinasi'nin gençliğine benziyordu.

"...abi BİR MİLYONNNN...bir milyon vurmuşuz abi!"

"He? evet? Haaa vuruş infuluence. Okey. İyi vurmuşuz baksana"

"Sen de vurdun mu abi?"

"Ya ben o sıra tuvaletteydim. Kaçırdım"

"Alemsin Şinasi abi, valla billa"

Küçük pembe bir yalandan ne çıkardı! Sonuçta vurmamıştı. Ama yine de zevk almıştı. Çayını içerken Şinasi, kendine haline gülmekten bile mutluluk duymuştu.

Bir köşeden ta diğer köşeye olan diyaloglar bazen kulağa çok hoş geliyordu.

"Beyler arayüz değişmiş? Nasıl olacak artık işler?"

"Arayüz değil lan hanzooo, media modül o bi kere"

"Strengin kadar konuş olumm"

Karşı masalardan Timur'un sesi duyuldu.

"Beyler valla bence böyle olduğu iyi oldu. Her makale klasmanına göre gidecek artık. Bence süper".

"Adam haklı beyler".

"Şinasi baba, yolla ordan bi malbora"

Son ses fazla uzaktan gelmemişti, en fazla üç yan taraftan... Hemen paketten beş-altı dal çıkarıp oraya doğru fırlattı. Fırlattığı yerde tatlı bir arbede yaşandı.

Solunda Ferdi diye bir delikanlı oturuyordu. Habire marketplace'i refresh yapıyordu. Şinasi'nin dikkatini çekti.

"Hayrola Ferdi ne iş?"

"Abi şimdi bir malboro ver anlatayım, kurudum valla". Anında isteği yerine getirildi. "Abi şimdi ülkeleri savaşları takip ediyorum, savaş başlamadan önce ekmekleri ucuza alıyorum mesela 70e... sonra savaş patlayınca ben de 90a patlatıyorum anasını satayım, anadın mı! Karaborsanın kralıyım kısacası."

"E zaten belli. Bakıyorum keyfin yerinde. Peki vergi olayını ne yapıyorsun? Vergiden birşey kazanamazsın ki bence?"

"Ya sorma abi, bizdeki kadar kimsede vergi yok. Bırakmıyorlar ki millet alsın satsın rahat rahat istediği gibi. Kanadanın da lisansını alıcam valla. Abi dur düştü abi, düştü düştü düş, 71e düştü."

"Ne düştü lan?"

Ferdi makinaya yamulmuştu çoktan. Şinasi "neyse artık" dedi içinden.

Youtubedan bir klip patlattı. Çay-sigarayla ne güzel gidiyordu. Kendi bankosunda, kendi bilgisayarında ama dostlarla aynı ortamda olmak ve gecenin biteceğini bilmemek mutlu ediyordu onu.

Mırıldandı öylesine;

"Yaşamak bir ağaç gibi hür, bir orman gibi kardeşçesine!!!"