Altay Kartalı

Day 2,799, 04:39 Published in Turkey Serbia by azitro42

MERHABA ARKADAŞLAR İLK MAKALEMDE SİZE GERÇEK BİR BAĞIMSIZLIK SAVAŞCISI OLAN ALTAY KARTALI OSMAN BATUR'U TANITACAĞIM.



Asıl adı Osman İslamoğlu idi. Batur, O'na mücadelesine nispetle verilmiş bir unvan, bir sıfattır. "Kahraman ve cesur" anlamındadır. O, bu ünvan ve sıfatla özdeşleşmiş, böylece anılmaya hak kazanmıştır.
Bu büyük mücahid, ilk dini bilgilerini, âlim olan dedesinden alır ve hayatını takva ile geçirir. Cengâverliği, kendisinden önce Çinliler ile savaşmış büyük mücahid Böke Batur'un yanında öğrendiği rivayet edilir. Böke Batur'un şu sözü, Osman Batur'a ve mücahitlere ümit aşılamıştır: "Bir gün, biz kâfirleri yine çöllerin öbür tarafına atacağız. Sayıları Taklamakan Çölü'ndeki kum taneleri kadar olsa bile!"
Osman Batur, Doğu Türkistan'ın yetiştirdiği en büyük mücahittir. 20. Yüzyılda, Çin'e karşı en büyük mücadeleyi vermiş bir efsane... Adı bugün bile Pekin yönetimini titretmeye yeten tarihi bir şahsiyettir Osman Batur.


Osman Batur'un güçlü ve heybetli bir yapısı vardı. 1.85 boyunda, kısa-kalın boynu ve yarı kapalı-kısık gözleri vardı. Kırışık kaş arası, yüzüne şahsiyetini yansıtıyordu. Çok az konuşurdu ve her konuda kendine güveni tamdı. 40 yaşına kadar hayvancılık ile uğraşmıştır.


MÜCADELESİNDE BAŞARISI

Altayları Çinlilerden temizlemeye başlayan Osman Batur, 1943 yılında hedefine ulaşmış gözüküyordu. 22 Temmuz 1943'te Bulgun'da yapılan törenle Osman Batur Altay Kazakları'nın Han'ı ilân edildi. 1945'e gelindiğinde, Doğu Türkistan'da birkaç şehir haricinde, kontrol Doğu Türkistan Müslümanlarının eline geçmişti.
1951 Şubat'ında, komünistler yine bir baskın hücumu yaptılar. Kazakların büyük bir kısmı yine baskından kurtuldu. Osman Batur'un kızı Azpay'la birlikte, birçok kadın-kız komünistlerin eline geçti. Osman Batur onları kurtarmak için bir geçitte 200 kişilik bir düşman birliğine tek başına hücuma geçti. Çok sayıda düşmanı öldürdü. Ancak cephanesi bittikten sonra, Kamambal Dağı'nda yakalandı.
Tung-Huang şehrine götürüldü. Ellerinden ve ayaklarından zincirlerle bağlanarak zindana atıldı. Her gün kesintisiz işkence görüyor, kendisine yardımcı olan Türkleri ele vermesi için sıkıştırılıyordu. Çeşitli işkencelerden sonra, bir atın üzerine bindirilip "Türkistan'ı, Çinlilerden kurtaracağım diyen adamın hâline bakın" diyerek, sokak sokak dolaştırdılar. Bu hâlde bile, son sözleri, bağımsızlık için mücadele edenlerin yolunu aydınlatacak bir meşale idi...

Osman Batur, her sokakta "Ben ölebilirim ama dünya durdukça benim milletim mücadeleye devam edecek" diye haykırıyordu.
"29 Nisan'da şahadete gidecekti büyük kahraman. O sabah, tabiat olayları normal seyrinin dışında idi, Urumçi'de hava kapkara idi. Çünkü baturlarının idamını protesto eden halk, ormanları yakmıştı. Çinli muhafızların gözlerinde, kendilerine doğru tüm heybeti ile yürüyen Osman Batur'a karşı korku beliriyordu, zorla meydana getirilen halk arasından tekbir sesleri geliyordu.
Çinliler nişan almış bekliyorlardı. Osman Batur, "Allahu Ekber" dedi ve ardından kurşun sesleri geldi. Sanki namaz kılıyordu; önce dizüstü düştü, sonra alnı secdeye vardı. Bir rütbe daha kazanmıştı: "Şehidlik..."



Oğulları Şerdiman ve Nebi ise cihada devam ediyordu 1953 yılına kadar direnen oğulları, işgalci Çinliler ile yaptıkları anlaşma sonucu direnmeye son verdiler. Çin Komünist Partisi, tarihte bir ilki yapıyordu, yenildiğini kabul ediyor, anlaşmaya oturuyordu Lakin kendisinden sekiz sene sonra, yine büyük çapta bir isyan başlatıp sonraları yakalanacak olan Fetheddin Mahsum, işkence sırasında sürekli "Allahu Ekber", "Yaşasın Şarki Türkistan" dediğinden, idam edilmeden önce dili iğneyle dikilerek sehpaya getirilecekti. "Ne ağır bir imtihandır, başındaki, Türkistan!"


Bizde Kürşadlar bitmez...