MASUMİYET

Day 1,660, 07:12 Published in USA Turkey by Kutluk Bilge Kul leventdummuzi

Masumiyet Bazı anlarda öylesine derinden hissederim ki bunu, olduğumu sandığım her şeyden vazgeçebilirim. Varoluşa açılan bu anlar diğer anlardan hayli farklıdır ve sanki hayattan geriye bir tek onlar kalacakmış gibi gelir. Yolda giderken birden duruverir zaman, çevremdeki kalabalığa bakarım ve o kalabalığın içinde sıkışırım, boğulacak gibi olurum... Sonra aniden bir soru yükselir derinlerden: "Kimim ben? Neyim?" diye... Kalabalık silinir; işine, evine, randevusuna yetişmeye çalışan tüm o insanlar birer gölge halini alır. Herkesin oynadığı bir tiyatroya müdahale etmişimdir adeta. "Neyim ben?" çığlığını attığım ve bu soruyu olanca yoğunluğuyla tüm hücrelerimde duyduğum o anda benliğim asıl olduğum şeyle dolmuştur. Her türlü gürültü susmuş, yerini saf bir sessizlik almıştır. Öyle bir sihirdir ki bu, içimde canlanan varlığın gücüyle denizin köpüklerine karışabilir ya da bulutların arasında kaybolabilirim... İstersem yağmur olurum, istersem kar... Küçük bir dereyle akar, sonra bir nehirle birleşir ve okyanusa kavuşabilirim nihayetinde... Yunusların şarkılarına katılır, martıların çığlıklarına eşlik edebilirim... Gökkuşağına uzanıp renklere dokunabilirim, püfür püfür eserek gidebilirim en uzak diyarlara... Yıldızlarla göz kırpar, ayın aydınlığına bürünüp yol gösterebilirim denizcilere... Sabahları çiğ damlalarıyla, geceleri yakamozlarla ışıldayabilirim... Benekli kanatlarımı çırparak kır çiçeklerinin arasında dolaşabilir ve beni izleyen çocukların "Ne güzel bir kelebek," dediklerini duyabilirim... Bir gülün tomurcuğunda açabilir, akşamsefalarının pespembe çiçeklerinde kapanabilirim... Sevdalıların türkülerinde aşk, gözü yaşlı kadınların ağıtlarında acı olabilirim... Şaman davullarında gümleyebilir, Hopilerin şarkılarına karışabilir ve hatta zamanı aşıp, kayıp kıtalarda özünün farkındalığıyla yaşayan bir insan olmanın erdemine varabilirim...

Ola-bilirim... Hiçliğe ulaşınca her şey olabileceğimi bilirim. Lakin, bilmekten öte, kalbimin o kutsal mabedinde yaşarım bunu tüm ihtişamıyla. Dünya Ana'nın şefkatiyle titreşir tüm hücrelerim ve Gök Baba'nın yolladığı ışıklarla kamaşır gözlerim. Sevgi, ah o sevgi... Binyıllar sonra sanki yuvama dönmüşüm gibi beni sarıp sarmalayan o ilahi sevgi... Nasıl da uçsuz bucaksız, nasıl da her şeyde ve her yerde... O denli yoğun ki, tanımlayamadığı için dumura uğrar zihnim, anlatmak için kifayetsiz kalır sözcüklerim, sessizliğin içinde en yüce anlamlara kavuşur yüreğim... Aynısı olduğunu söyleyemem ama, küçük bir çocukken yaşlı balıkçımla denize açıldığımda benliğimi dolduran özgürlük duygusuna benzer hissettiklerim...

Güneşin ilk ışıklarıyla aydınlanan küçük koyda, dalgakıranın yanından kıvrılarak açıklara doğru ilerleyen mavi balıkçı teknesinin burnunda görürüm kendimi. Tepemizde uçuşan martılara bakarım, martı olurum... Sabahın ilk esintilerine denizin kendine has kokusu karışır; derin derin solurum, deniz olurum... Yaşlı balıkçı ağları çekmeye başlar, balıklar çırpınır durur, çaresizliklerini hissederim, balık olurum... Minik bir istavriti kuyruğundan tutup denize fırlatırım, özgürlük olurum... Güneş, göğe yükselirken turuncu bir yol oluşur denizin yüzeyinde, kıpır kıpır, ışıl ışıl... Balıkçı, "
hadi atla da güneşin yolunda yüz!" diye seslenir, teknenin ucunda durup bir süre turuncu yola bakar, sonra atlarım, masallar ülkesinde yaşayan biri olurum... Sadece doğallığın, basitliğin, saflığın ve masumiyetin yaşandığı o anların büyüsüyle ben HER ŞEY olurum... Olabilirim... O anlarda KENDİM olan ŞEY'e temas edebilirim. Ne OLDUĞUMU biraz olsun hissedebilir, bir başka ŞEY'in; denizin, kuşun, yosunun, balığın, rüzgârın içine nüfuz edebilir, onlarla BİR olabilirim... Beni boğan, daraltan, ufaltan, ezen ne varsa hepsini kıyıda bırakır, bir süreliğine de olsa nefes alabilirim. Karada, kendimi küçücük bir kum tanesi gibi hissederken, dalgaların arasında genişleyip çoğalabilirim. Aile, okul, arkadaşlar, toplum kısıtlayamaz beni; yorumlar, yargılar, tanımlamalar, kurallar erişemez bana. Rüzgâr, önüne katıp götürür hepsini. Yine de, küçük bir çocuk olmanın; doğallığın, basitliğin, saflığın ve masumiyetin payı büyüktür bunda. Çünkü, ne kadar az kirlenmişse zihin, o kadar müsaittir özgürlüğe, düşlere ve her şeyin ötesindeki mutlak gerçeğe, aynen "Cennetin Krallığı'na sadece çocuklar girecektir," diyen İsa'nın kastettiği gibi...

İşte bu yüzden kalbimin kutsal mabedinde çocukluğumu ararım ben. O mabette çocukluğumla birlikte bana her şey olma kudretini bağışlayan, beni kutsayan ve yücelten sevgiyi de bulurum. Dünya Ana ve Gök Baba'nın çocuğu olurum... Olmanın, sadece olmanın, beni "Ben" yapan tüm sahteliklerden sıyrılmanın; etiketlerimden, alışkanlıklarımdan, adına "karakter" denilen kabuklarımdan kurtulmanın ve olanca saflığımla çırılçıplak kalmanın sevincini yaşarım.

"Babanı çek, anneni çek, arkadaşlarını çek, kitaplarını çek, müziği çek... Senden, kendinden NE kalır? Sende SEN olan, ama baban olmayan, annen olmayan, okul olmayan, arkadaşlar olmayan şey ne? SEN olan şey nerede? SEN olan NE? Seni SEN yapan NE?" diye sormuş ömrünü bu soruya adayan bir gezgin...

Başkaları ne der bilemem ama ben MASUMİYET diye yanıtlar ve yüreğimden taşan sevgiyi hissederim...