Hastaneden Yazıyorum Burası Çok Ilık

Day 2,520, 12:52 Published in Turkey Turkey by BraweHeart


Beyler 🙁

Hastanelere düştüm, ortam çok ılık. Buraya gelene kadar cinnet geçirecektim neredeyse, tüm günüm mahvoldu. Ambulansta çektiğim fotoyu attım şimdilik, buranın hasta bakıcıları bi acayip, hiçbir şeye izin vermiyorlar, acil durum düğmesine basmamıza bile.

Bu sabah güne heyecanla başlamıştım hiç olmadığı kadar. Bugün günlerden ayak tırnaklarımı kesme günüydü ve bu an ayda sadece bir kere özel bir seremoni ile tekrarlanıyordu. Çay, tırnak masası, gazete ve nunçakumu alıp bilgisayar masasına oturdum, kendime ve eşyalarıma daha fazla yer açmak için ekranın fişlerini söküp yere indirdim ve artık masaya tamamen kurulabilecektim. Ayaklarımı yerden kesmek için tek sıçrayışta masaya bağdaş kurulmuş şekilde atladım. Çayımdan aldığım bir yudum ile sol ayak serçe parmağımın tırnağını kestim ancak küçücük tırnak bir anda serdiğim gazete yerine bambaşka bir yere fırladı gitti 🙁

Her şeyi bırakıp odanın içinde tırnağı ararken biricik annem, valide sultanım aradı beni, perdeleri takar mısın diyor 🙁 Her ne kadar anne aramızda 230 km var dediysem de bi gel yüzünü görmüş olurum diyor. Telefonu kapatamadığım için bir çözüm ürettim ve kendi kapı zilime bastım. Anne sizin kapı çalıyor diyip telefonu kapattırdım.

Hemen derin bir oh çekip odaya geri döndüm ve bu iş böyle olmaz diyip marketten büyüteç almaya karar verdim. Üstüme aldığım bir emekli baba hırkası ile sakin adımlarla sokağa çıktım.

Sokağa çıkınca apartmanın önünde toplanan kalabalığın arasına karıştım ister istemez. Herkes rögarın etrafında itfaiyeyi çağırın diye bağrıyordu, içeriye dün gece birisi düşmüş diyorlardı. Ben de meraklandım, gittim bakmaya adamın biri telefonuyla oturmuş, ince uçlu şarj aleti var mı diyordu bana. Şarj aletini bulsan nereye sokacan diyecektim demedim, halinden çok memnundu, sonra tekrar bağırdı, acil de-o, vörk end treyin yapmam lazım diye. Acaba o da benim gibi erepublik mi oynuyordu diye düşündüm ancak böyle biri nasıl bu oyunu oynayabilirdi ki ? O bir yeraltı çocuğuydu artık, o kara toprağın, ben ise zengin ve ihtişamlı bir ailenin çocuğuydum 🙁

Markete doğru yola koyuldum ve bir anda markette buldum kendimi, e market sokağın karşısındaydı ya, neyse. Marketçi abiye (market satan adam), abi sizde büyüteç bulunur mu dedim. O da:

-Bulunur mu demekle olmaz, sana büyüteç veriyim mi, dedi.
+ Ver abi, dedim.
- Ver demekle olmaz, sana büyüteç veriyim mi, dedi.
+ Tamam ver işte, şunu deyip emekli baba bakışı attım, hani sen emekli babana ters bişey söylersin de o gazeteyi yavaşça indirip bakar ya, aynı onun gibi.
- Tamam ver işte demekle olmaz, sana büyüteç veriyim mi, dediği anda dışarı fırladım.

Bu kadarına dayansaydım, sanırım bende market satan biri olacaktım, adam yıllardır ilk defa mı müşteri görüyor nedir ?

Bizim sokak çok sessizdi ayrıca, bu kalabalık nerden toplandı,şimdi nereye gitti, diye düşünüp bir başka markete doğru giderken kulağımda de-oooooooouvvv sesi çınlıyordu, yoksa gerçek miydi o.O


Ben bir başka markete doğru giderken onu gördüm, öylesine zarif, öylesine neşeli bakışları vardı ki beni anında kendisine köle etmişti. Büyük gözleri beni dümdüz bir ovada fırtınalar ile başbaşa bırakıyordu. Heyecandan karnıma bir ağrı girdi, herşeyden vazgeçtim eve geri dönmeye karar verdim. Belki de üşütmüştüm bu serin havada, kendimi kötü hissediyordum biraz. Onu öylesine sevip okşamak istiyordum ki halbuki. Bu sırada beni takip etmeye başladı sanırım ya da hiç görmemişti bile.

Eve bir kaç sokak kala eski bir evin duvarına graffiti yapan birini yakaladım, benim yaşlarımda biri duvara WolfError yazmıştı açık yeşil renklerle, anlamını çözemedim ancak beni görünce hiçbirşey olmamış gibi apar topar gitti ve gözden kayboldu.

Apartman kapısını açıp herşeyi unutarak seremoniye devam edeyim diye planlıyordum ki, bir anda bir hışırtı sesi duydum. Arkamı döndüm ve yine onu gördüm, beni takip etmişti evime kadar 😮 Kulaklarıma giden kanı hissedebiliyordum ve kıpkırmızı olmuşlardı. Çok utanmıştım sanırım. Hiçbirşey diyemedim. Sadece izliyordum.

Zarif bedenini ceylan sekmesine benzer adımlarla 1 metre önüme kadar getirdi. Dişlerimi sıkıyordum artık, yüzüne haykıracaktım, belki de çok korkmuştum.

Ve bir anda kucağıma atladı...


Ben kaskala kalmıştım, terlemeye başladım o sırada. Onu sıkıca tutup etrafı kolaçan ettikten sonra apartmandan içeri girdim. Asansör o sırada aşağı iniyordu ve Haydar amca çıktı içinden. Ay ne tatlı şey dedi, koca burunlu, hapishane gardiyanı tipli adam. Ben durumu açıklamaya bile girişmeden geçti gitti, derin bir oh çekip asansöre bindim. Evin kapısını onu kucağımda tutmuş bir şekilde zarzor açtıktan sonra onu yatağa bırakıp ellerimi yıkamaya gittim.
Hiç sesi çıkmıyordu, oysa benim kalbim yerinden çıkmıştı bile.

Artık her dışarı çıkışımda elim dolu geliyordum 🙁 Ellerimi yıkamayı bitirip geri döndüm ve hemen bilgisayar ekranının fişlerini taktım, seremoniyi yarına erteledim. O ise bu sırada aşırı derecede keskin bakışları ile beni izliyordu.
Yaptıklarıma bir anlam veremiyordu belki de. Ben kurulumu tamamlayıp gelen bildirim var mı diye oyunu açtım. O ise gittikçe mızmızlandı ve yanıma geldi, ben sandalyede oturduğum sırada kucağıma atladı. Artık yerimden kımıldayacak kadar cesaretimin olmadığını farkettim.

Kemerime belli- belirsiz hareketler yapıyordu, onunla oynuyordu. Ben daha fazla hızlı nefes alışlarıma dayanamadım ve onu bir anlık çeviklikle tekrar yatağa fırlattım.

Hoşuna gitmişti...


Ben ayaktayken tekrar üstüme atladı ve sandalyeye denk gelecek şekilde oturdum istemeden. Tekrar yatağa fırlattım ama bu sefer üstüme atlamadı, bilgisayar masasının üstüne atladı 😮 Oradan tekrar yatağa atladı ve tekrar bilgisayar masasının üstüne 😮

Hiçbir anlam veremiyordum, göz bebeklerim dev gibi olmuştu bu olay karşısında. Onu havada yakalayıp artık bu iş böyle olmaz dedim. Belki de onun istediğini yapacaktım, ancak ben buna hazır değildim sanırım.

Tekrar kucağımda kapıya doğru gittim, güler gibi haliyle nereye gidiyoruz bakışı atıyordu bana. Hiç gitmek istiyor gibi durmuyordu. Sokağa çıkmayı başardım ama nereye gideceğimi bilmiyordum, yolun ortasında durdum, etrafta kimsecikler yoktu. Bir çeviklikle kucağımdan enseme çıktı 😮 Artık bu şekilde nereye gitsem diye düşünürken aklıma ilk gelen fikri gerçekleştirmeye karar verdim. Ensemde verdiği hafif ama bir o kadarda sıcaktan bunaltan bedeni hiç kıpırdamıyordu, orada mutluydu sanırım, nasıl göründüğüm artık hiç umrumda değildi.

Terlemekten bıkmış ve istediğim yere varmış olmanın verdiği huzurla derin bir oh çekip onu sedyeye bıraktım, doktor Haldun Beyin Bey'in yanına gittim, bana beklememi söyledi, işi kısa sürecekmiş, dedi. Bende sedyenin yanına geri dönüp sandalyeye oturdum. Odanın açık kapısının önünden beyaz bir tavşan seke seke geçti gitti. Sedyede oturan zarafet abidesi de koşarak beyaz tavşanı takip etmeye başladı. Ben onu durdurup tekrar sedyeye götürdüm, çok huysuzlaştı şimdi de.

Doktor Haldun yanımıza gelip ne istemiştiniz diye sordu, diğer misafirleri uğurladım dedi. Bu sözü söyledikten sonra zarafet abidesinin, ağaçsız ormanımın ceylanının ellerini tutmaya, başını ellerinin arasına alıp okşamaya başladı. Hiç bozuntuya vermedim, ancak bayırımın gülü halinden memnundu nedense 🙁

Yüzüm asık bir şekilde onunla yolda görüştüm dedim, ve başımdan geçenleri bir iki cümle ile anlattım. Bu sırada doktorun onu okşamaya devam etmesi beni gittikçe üzüyor ve aşırı derecede sinirlendiriyordu, dişlerimi sıkarak, ümitsizce o beni benden alan, tüm şimşeklerimi büyük bir gürültüyle çaktıran, deprem gibi yıkıcı sözü söyledim:



+ Ona bir barınak bulabilir miyiz ?




Evet bu acı verici sözü söyledikten sonra kedinin gözleri sanki beni anlamış gibi bana döndü. İstemiyordum ondan ayrılmak. Doktor ise tabii ki de bulabilirim dedi senin için, uzun zamandır tanışıyorduk. Ona minnet borçlu kalmak istemezdim ancak günün yorgunluğu beni buna itti. Arka arkaya ettiğim teşekkürlerden sonra kediye bir kez daha sarılmak istedim. Kucağıma alıp yanaklarımı onun patilerinde gezdirdim.

Bir anda hızlı bir refleks ile bileğime tırmık attı. Doktor onu benden çekip bir bez ile tampon oluşturdu hemen. Nefesim daralmıştı, kanamayı büyük ölçüde durdurmayı başardı yaptığı diğer şeyler ile ancak hala devam ediyordu. Benim gözlerim kediyi arasa da o çoktan toz olmuştu. Bu sırada bu böyle olmaz dedi doktor, ambulans çağırdı, durumum çok ciddi olabilirmiş erken müdahale olmasaymış.

Ambulans geldi ve bu küçük muayenehaneden çıktım, benden bir isteğin var mı dedi doktor. Daha ne isteyebilirdim ki ?

O da benimle gelecekmiş, alelacele toparlandı ve ambulansa benimle birlikte bindi, o sırada yanındaki laptop'unu rica ettim, bu yaşadıklarımı anlatmak için, tek elle de olsa birşeyler yapabiliyordum. Doktor gülüyordu, gülünecek haldeydim ama sakinleştiğim zaman bu anı ölümsüzleştirdim. Sadece fotoğraf çekip kapattım, olmaz dedim kendi kendime, utandım da biraz. Hafif sırıtan yüzüm asıldı tekrar.

Şimdi hastanedeyim ve şanssızlıklar da benimle. Dikkatsizliğim yaranın yeniden daha çok kanamasına sebebiyet verdi. Şükür ki yeni bir müdahalenin ardından tekrar durduruldu. Şimdi zarif ve bir o kadar da sıcak bakışlarıyla içimi yakan bir hemşire başımdaydı.

Ben hemşireye göz göze gelmeden bakmaya çalışırken, beni hasta bakıcının kestiğini farkettim,pis pis sırıtarak beni süzüyordu, ona bakınca hemen başını çevirdi, dayı sen hayırdır ?

Bir daha girmedi bulunduğumuz yere 😃

Ancak şimdi kiminleydi o kedi, susuz, evsiz ve aç olarak soğukta...


Doktordan rica ettim ve başımdan geçenleri yazması için laptopu açtırdım, ona oyundan biraz bahsettikten sonra harf harf, kelime kelime nasıl olacağını söyledim. Öylesine hızlı yazıyordu ki korkuyordum yanlış yazacak diye. Bazen anlam veremeyen bakışlarını farketmedim değil, ancak çoğu zaman kahkaha atıyordu, teşekkürler Haldun abi, bu kısmı kendimi zorlayarak yazdım ve geri kalanını ona anlattığım şekilde halletmesi için bırakıyorum.
Okuduğunuz için teşekkür ederim 😘


Shout

Hastaneden Yazıyorum Burası Çok Ilık
erepublik.com/en/article/2456981/1/20


Makaleyi ilk okuyanlardan olmak için 😘
Abonelik: http://goo.gl/5NnNJp
Bağış

-
-
-