Bosna 'nın gözüyle Sırplar . . .

Day 2,700, 04:13 Published in Turkey Ireland by Humeyni

"Merhaba Efendim,
Ben Aliya.
Aliya İzzetbegoviç.
Bosna-Hersek 'in cumhurbaşkanıyım.
Sizi Devlet-i Aliyye 'nin en güzel şehirlerinden birinden, Bosna Sarayı 'ndan sizin daha sık kullandığınız haliyle Saraybosna 'dan selamlıyorum. Bu kıssacık sohbetimizde, parçası olduğumuz Avrupa 'dan, Avrupa 'nın ve Batı 'nın aslında ne olduğuna dair bazı tecrübelerimden bahsetmek istiyorum..."

Diyerek Aliya İzzetbegoviç 'in mektubundan makaleye girizgah yapıp, Besmele ile devam edelim, Bismillahirrahmanirrahim.

Efendim,
Boşnak kime deniyor ? Sırplara ve onları himaye eden Avrupalılara sorarsanız, Avrupa 'ya İslam 'ı yaymaya çalışan Türklere deniyor. Peki biz Türklere sorarsanız nasıl bir cevap alacaksınız ? Çoğu, Boşnakları Müslüman olmuş Slav bir ırk diye tanımlıyor. Boşnaklar içinse ırkın bir önemi yok, en azından 1992-1995 yılları arasında yaşadıklarından sonra Boşnak isminin bile onlar nezdindeki anlamı, " Kültürünü, dinini, kimliğini sömürmeye çalışan güçlere karşı canı pahasına direnen millet" diye değişti.

Yugoslavya 'nın dağılması üzerine Slovenya ve Hırvatistan bağımsızlıklarını ilan ettirler. Avrupalı devletlerde onları hemen tanıdı lakin Boşnaklarda bağımsızlık isteyince referanduma gidin dendi ve yapılan referandum sonucu bağımsızlık ilan edildi. Peki ya sonra ne oldu dersiniz ? Yugoslavya 'nın askeri mühimmatına el koyan Sırbistan, Bosna topraklarını işgal etti. Hunharca insanları katletmeye, kadınlara tecavüz etmeye başladılar. Bosnalıların ise kendilerini savunacak silahları dahi yoktu. Onlarda "Demokrasi Savunucusu (!)" Avrupa 'ya ve BM 'ye başvurdular. Birleşmiş Milletler toplandı ve "Savaşın üstüne savaş eklemek istemiyoruz" diyerek Bosna da silah satışına ambargo koydu. Böylece halkı tamamen Sırpların eline bıraktılar.

Tabi ki Avrupa ve Batı 'nın hakkını yemek olmaz, Birleşmiş Milletler, Sırbistan sınırına yakın Srebrenitsa kentini güvenli bölge ilan etti ve Hollandalı bir askeri birliği şehrin beş kilometre yakınına konuşlandırdı. Güvenli Bölge ilsn edilen bir yerde "Avrupa 'nın ilkeleri" gereği insanlar silahsızlandırılır. Boşnak kardeşlerimiz de Avrupa 'ya güvenerek silahlarını bıraktılar. Sırplar şehri abluka altına aldılar ve saldırmaya başladılar. Şehirdeki 20.000 kişi BM kampına sığındı. Sırp komutan Radko Mladiç kampa geldi ve halkın kendisine teslim edilmesini istedi. Bir düşünün, gözlerinizi kapatın ve 20.000 kişinin birden "Bizi teslim etmeyin, öldürecekler" diye yalvardığını düşünün. Bu sesi umursamamak için ne kadar zalim olmanız gerekir, bir fikriniz var mı ? Sizin yoksa da tarihin bir fikri var: Bunun için Fransız Generali Bernard Janvier veya Hollanda Askeri Birliği Komutanı General Tom Karremans olmanız yeterli!
Bombardıman altındaki Güvenli Bölgeyi korumak için tek bir adım bile atmayan bu beyler, yirmi bin masum sivili o gün Radko Mladiç 'e teslim ettiler.

"Türk 'ün evladı...
Unutma.
Ben Aliya,
Boşnakların içinde herhangi biriyim.
O gün bütün Avrupa bizi yapayalnız bıraktı. Üç gün içinde sekiz bin vatandaşımızı katlettiler ve toplu mezarlara gömdüler. Binlerce kadınımıza tecavüz ettiler. Binlerce çocuğumuzu yetim bıraktılar..."
Boşnak kardeşlerimizi önce teker teker katlettiler. Çok masraflı olduğunu düşününce toplu mezarlar kazdırıp, içine kardeşlerimizi koyup üzerlerine bombalar attılar.
İşte eTR 'mizi işgal eden, baş düşmanımızın geçmişi bu şekilde. Kendince Müslümanlardan intikam almak için her yolu denemekte. Makalemi yine İzzetbegoviç 'in sözleriyle bitiriyorum, Vesselam.
"Türk 'ün Evladı,
Biz Boşnak 'ız ama Türk 'üz de. Sen de kalbimde taşıdığım acıyı taşıdığın kadar Boşnak 'sın. Utanacak tarihimiz, saklayacak hafızamız yok. Sırp 'a karşı sorumlu olduğumuz için değil, yasayla zorunlu kılındığı için değil, kimimiz dinimiz, kimimiz milletimiz, kimimiz Kitabımız, kimimiz ahlakımız sebebiyle vicdan sahibi olduk. Birileri öyle istidiği için değil, vicdan bunu tarif ettiği için hiçbir milletin diline, dinine, mezhebine karışmadık. Mezarlarını çiğnemedik, ibadethanelerini yıkmadık, kadınlarına tecavüz etmedik, bebeklerini boğazlamadık.
Sen var olmak zorundasın.
Bu yüzden bir ve beraber olmak zorundasın.
Sömürgecilerin tezgahıyla saflara ayrışmamalısın.

Türk 'ün Evladı,
Bizi,
Onların bize yaptıklarını,
ve sorumluluğunu sakın UNUTMA!..

*** Bu mektup Selman Kayabaşı 'nın "Karar Odası" kitabından alınmıştır.