Geçmiş Zaman Olur Ki, Hayali Cihan Değer!

Day 2,740, 04:39 Published in Turkey Philippines by TomKranich
Yıl, 1933. Ermeni Tehciri’nin üzerinden 18 yıl geçmiş; Hitler, o yılın 5 Mart’ında seçimleri kazanarak Almanya’da tek başına iktidar olmuş; hemen ardından Prusya Akademisi Başkanı, yazarları Hitler yönetimine bağlılık bildirgesi imzalamaya çağırmıştı.

Çok sayıda yazarla birlikte, Musevi yazar Franz Werfel de Hitler’e bağlılık bildirgesini imzalamıştı. Hitler, ilk iş olarak okunmasını yasakladığı kitapları alanlara yığdırıp törenle yakmaya başlayacak; kitapları yasaklanıp yakılanlar arasında, Hitler’e bağlılık bildirgesi imzalamış olan yazarlar da bulunacaktı. Franz Werfel de bunlardan biriydi; Nazi’lerin onayından geçen üç kitabı dışında, yazdığı diğer kitaplar, 10 Mayıs 1933 günü yüzlerce kitapla birlikte yakılmıştı. Bu tarihten sonra Werfel, faşist yönetimin onayladığı konularda yazacak, konuşacak; ve 1933 Eylül, Ekim aylarında, Almanya’yı kent kent dolaşarak, Türklerin 1915’te Ermenilere soykırım uyguladığını savunan konferanslar verecekti. Werfel’in, Hitler yönetiminin onayıyla gerçekleştirdiği bu propaganda konferansları dizisi; Kasım 1933’te yayınlayacağı “Die Vierzig Tage des Musa Dagh” (Musa Dağ’da 40 Gün) adlı kitabının ilk 5 bölümünü oluşturacak; 4 Ekim 1933’ te yürürlüğe giren Alman sansür yasası; Musevi yazar Franz Werfel’in Türkleri Ermeni soykırımcılığı ile suçlayan bu kitabının, Berlin’de, Musevi yayıncı Paul Zsolnay tarafından çoğaltılıp yayılmasına onay verecekti. Türkleri Ermeni soykırımcılığı ile suçlayan Musevi yazarın bu kitabı; Hitler Almanyası’nda büyük bir hızla yayılacak; kitabı okuyan Alman Musevileri, yüzlerce kişilik topluluklar oluşturarak o tarihte Suriye sınırları içinde bulunan Musa Dağı’na geziler düzenleyecek; ve dağın tepesinden bütün dünyaya “Türkler 1915’te Ermenilere soykırım uyguladı!” çığlıkları atacaklardı.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Almanya’nın Hitler’e bağlılık bildirileri imzalayan kimi Alman Museviler eli ile yürüttüğü bu propagandaya, çok sert tepki verecek; bir yandan büyükelçimiz Feridun Cemal Erkin, Alman yöneticilerle görüşürken, öte yandan ‘devletin sesi’ olarak nitelenen ‘Hakimiyet-i Milliye’ gazetesi, bu propagandaya son verilmesi için Almanya’ yı sert bir dille uyaracaktı. Bu girişimlerin sonunda, faşist Almanya’nın propaganda bakanı Goebels; Türk büyükelçisine, Werfel’in kitabını toplattıklarını bildirecekti. Kitabın ingilizce çevirisi, 1934’te Amerika’da yayımlanacak, çok satan kitaplar listesine girecek, ve Holywood’un büyük film şirketleri; Türkleri Ermeni soykırımcılığıyla suçlayan bu romanı sinemaya uyarlamak üzere Werfel’le anlaştıklarını duyuracaklardı. Henüz 10. yılını dolduran genç Türkiye Cumhuriyeti, Hitler Almanyası’ndan sonra, bu kez de Amerika’ya kafa tutacak; ve Türkleri Ermeni soykırımcısı olarak gösteren o romanın filmini yaptırmamayı başaracaktı. Nasıl mı? Gelin bunu, Cumhuriyet gazetesinin 1935’lerde yayınlanan haberlerini okuyarak öğrenelim:





1935 yılı Cumhuriyet gazetesi kupürlerinde açıkça görüleceği üzere; Atatürk döneminde, gerek Hitler Almanyası, gerekse Amerika; Türkleri Ermeni soykırımcılığıyla suçlayan propagandalara yeltenmişler; fakat Türkiye Cumhuriyeti’nin devleti ve ulusuyla, toptan karşı çıkması sonucu, bunu gerçekleştirememişlerdir.

Atatürk Türkiyesi, Holywood sinemasına, Ermeni soykırımı propagandası Yap-tırt-ma-mış-tır. Türkiye Ermenileri ve Musevileri; Türk yurttaşlığı temelinde Yurt Kardeşliği bilinciyle davranarak, Türk karşıtı propagandalara şiddetle karşı çıkmışlardır. Dahası, Atatürk’ü “yurtta barış, dünyada barış” ilkesi üzerine oturttuğu Balkan Paktı üyesi Yugoslavya, Romanya, Yunanistan gibi komşu ülke hükümetleri bile, Türkleri Ermeni soykırımcılığıyla suçlayan film yapacak olursa, bütün Amerikan filmlerini ülkelerine sokmayacaklarını dünyaya ilan etmişlerdir. 1936 yılında Fransa bile aynı tutumu benimseyerek, eğer o film çekilirse, hiç bir Amerikan filmini Fransa’ya sokmayacağını ilan etmiştir.
Ya bugün?
Yeri geldi, söyleyelim: “Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer!”.